1 / 28

Cumhuriyet Döneminde Eğitim

Cumhuriyet Döneminde Eğitim. Aytuğ Çam.

hada
Télécharger la présentation

Cumhuriyet Döneminde Eğitim

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. Cumhuriyet Döneminde Eğitim Aytuğ Çam

  2. I. ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK EĞİTİMİNE GENEL BİR BAKIŞAtatürk dönemi Türk Eğitim tarihi TBMM’nin kuruluşundan Atatürk’ün ölümüne kadar, yani 1920-1938 yılları arasını kapsamaktadır. Gerek Osmanlıların istemeleri gerek Batı ülkelerinin zorlamaları ve gerekse Avrupa’daki çalkantılardan dolayı, Osmanlı Devletine sığınan Batılı subayların çalışmalarıyla Osmanlılar önce askeri alandan başlayarak geleneksel doğu sistemini terk etmeye başladılar. (Ergün, 1997)Bu çalışmalar sonucunda Osmanlı Devletinde Tanzimat, I. Ve II. Meşrutiyet hareketleri meydana geldi. Bu aşamalardan sonra “Cumhuriyet” yönetim biçimine karar verilerek eğitim sistemi de ona göre şekillendi. Kurtuluş Savaşı döneminin en önemli sorunlarından biri de ilköğretim ve özel idarelerden maaş alan öğretmenlerin maaşı sorunuydu. Öğretmenlerin maaşı her vilayetin “Muhasebe-i Hususiye” adlı özel bütçesinden verilirdi. İdare-i Hususiye-i Vilayet Kanunu’na göre her vilayetin tahsildarları halktan vergi toplarlar ve kendi sınırları içinde çalışan memurlara maaş verirlerdi. (Ergün, 1997) Bunun dışında “Hisse-i Maarif” denilen ilkokul, öğretmen okulu ve idadi öğretmenlerinin maaşları verilirdi. Savaş dönemi maaşını alamayan öğretmenler türlü fedakarlıklar yapması da bir sonuç vermeyince, Mecliste bir açıklama yapan Rıza Nur Bey, bu sorunun bütçe yetersizliği ve özel idare memurlarının kastinden olduğunu ve bu maaşları vermeyen memurların belirlenip Bakanlığa bildirilmesini istemiş ve sekiz maddelik yasa tasarısı hazırlamıştır. Hamdullah Suphi Bey eğitim politikasında bazı değişiklikler yaparak bazı yüksek okulların ve sultanilerin dışından bütün ilk ve orta öğretimin amacının “işçi” yetiştirmek olduğunu belirtiyordu. Ve bu dönemdeki en önemli etkinlik 1921 Maarif Kongresi olmuştur.

  3. 1921 MAARİF KONGRESİ VE ÖNEMİ NEDİR?14 temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Maarif Kongresi yurdun her tarafından gelen 250’den fazla erkek ve kadın öğretmeni bir araya getirmiştir. Kongreyi Mustafa Kemal cepheden gelerek açmış ve çok önemli bir açış konuşması yapmıştır. Bu dönemin ilk ve orta öğretiminin düzenlenmesi için 1921 yılı ortalarında vekalet, bir yasa tasarısı hazırlamıştır. Bu tasarıya göre: o İlkokullar altı yıldan dört yıla indirilip, bu dört yıl sonunda bir yıl da isteğe bağlı öğretim yapılacaktı.o Köy bünyeli işçi mektepler kurulacaktı.o Orta öğretimde ilköğretim gibi dört yıl olacaktı.Anadolu’da yüksek öğrenimin, üniversitenin temeli Maarif Vekaleti, 3 Aralık 1921’de başlanılmasını planladığı “Ali Dersler” programının Bakanlık Özel Kalemine yaptırılmasıyla başlanmıştır.Bu dönemlerde eğitim alanında bir çok değişiklik olmasına rağmen Bakanlığın merkez örgütü, 1923 yılında, İ. Safa Bey’in başkanlığı sırasında yeniden kurulmuştur.

  4. A. TEVHİD-İ TEDRİSAT NEDİR?Osmanlı Devleti 1776’dan itibaren Batı örneğine göre askeri okullar ve tazminat yıllarından itibaren de Rüşdiye, idadi, sultani gibi ortaöğretim iptidai gibi ilköğretim kurumları açılmış ve Darulfünün’unda kurulmasıyla Maarif Nezaretine bağlı bu mekteplerin yanında Meşriyati , Şeriye ve Evkaf Nezaretine bağlı medreseler ile Sıbyan Mektepleri etkilerini sürdürmüşlerdir.Bunların haricinde azınlık ve yabancı okullarda ülke içinde açılmayan başlayıp faaliyetlerini sürdürmüşler bir çok karışıklıktan biran önce kurtulmak için 3 Mart 1924’te 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile öğrenimlerin birleştirilmesi anlamına gelen bu kanunla getirilen düzenlemeler şunlardır:Madde1: Ülkedeki tüm bilim ve öğretim kurumları Maarif Vekaletine bağlanmıştır. Madde 2: Şeriye ve Evkaf Vekaleti ya da özel vakıflarınca idare edilen tüm medrese ve mektepler Maarif Vekaletine bağlanmıştır. Madde 3: Şeriye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde mekteplere ve medreselere ayrılan para Maarif bütçelerine geçirilecektir. Madde 4: Maarif Vekaleti yüksek din uzmanları yetiştirmek için Darulfünun’da bir ilahiyat fakültesi imam ve hatip yetiştirmek için de ayrı mektepler açacaktır. Bu maddelerden de anlaşılacağı gibi Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ya da onun sonuçları olarak eğitimimize aşağıdaki yenilikler ve değişiklikler getirilmiş olmaktadır: (Akyüz, 2001)

  5. 1.Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun Uygulanması Tüm eğitim ve öğretim kurumları eğitim bakanlığına bağlanıp işlerin tekrardan yönetilmesi sağlanmıştır (Askeri okulların yönetimi milli savunma bakanlığına bağlanmıştır). • Medreselerin kapatılması Eğitim Bakanı Vasif Çınar’ın 11 Mart 1924 tarihli bir genelgeyle gerçekleşip 16.000 kadar medrese öğrencisi ilk, ortaokul, lise ve öğretmen okullarına aktarılmıştır. İmam ve hatip mektepleri de 6 yıl sonra kapatılmasına “laiklik” doğrultusunda önemli adımlar atılmıştır. Laiklik 1937’de anayasamıza girecektir. • 3 Mart 1924 yılında sadece Tevhid-i Tedrisat Kanunu ilan edilmemiş 429 sayılı kanunla şeriye ve evkaf vekaleti kaldırılmış, 431 sayılı kanunla hilafet (halifelik) kaldırılarak Osmanlı hanedanı mensupları yurt dışına çıkarılmıştır. • 30 Kasım 1925 tarihli ve 677 sayılı kanunla tekkeler, türbeler kapatılmış, tarikatlar kaldırılıp, 1933’de ilahiyat fakültesi kurulmuştur. Ayrıca ilk ve ortaöğretimde din derslerinin saatleri azaltılmış, bu dersler bir süre sonra tamamıyla kaldırılmıştır

  6. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun Yabancı Okullara YansımasıÖğretimin birleştirilmesiyle ülkedeki farklı isimler altında faaliyet gösteren bütün eğitim ve öğretim kurumlarının denetim altına alınmasıdır. Bu kanun ile getirilen laiklik ve millilik prensibiyle yabancı okulların öğretim faaliyetleri arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırabilmek için getirilen kurallar şunlardır: Yabancı okullarda mabetler dışında dersane ve salonlarda bulunan dini semboller salip, heykel, dini tasvirler vb. kaldırılacaktır. Müslümanların ve başka mezhepten öğrencilerin okullardaki dini ayinlere katılmaları yasaktır. Bunun için sık sık denetlemeler yapılarak suçlular cezalandırılacaktır. (Sezer, 1999) Başlangıçta pek çok okul riayet etmek istemese de İstanbul’daki bazı Fransız ve İtalyan okulları dini sembolleri kaldırmadıklarından dolayı kapatılmışlardır. Buna rağmen Fransız ve İtalya gibi ülkeler okullarının yeniden açılmalarını istemeleri üzerine Türkiye Cumhuriyeti yabancı okullar siyasetini şöyle belirtmiştir. Okullar mezhep yönünden tarafsız olarak ve derslerde milli hislere yer verilecektir. Türkiye’de medreselerin kaldırılması üzerine Türk okullarına uygulanan bu durumdan Hıristiyan okulları istisna edilemeyecek. Konu bir iç mesele olduğundan yabancı hükümetlerin protestoları dikkate alınmayacaktır. (Sezer, 1999) Bu kanunla yabancı okullar sıkı denetim altına alınmış ve cumhuriyetin yabancı okullar politikası bundan sonra yayınlanan bazı kanun ve kararlarda açıkça ortaya konulmuştur.

  7. CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİMİN RESMİ TEMEL AMAÇ VE İLKELERİBu dönemdeki eğitimin başlıca amacı; her düzeydeki okullarda cumhuriyet rejiminin gerektirdiği ve yeni Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu nesiller yetiştirmek olmuştur. Eğitim Bakanı İsmail Safa Özler’in 8 Mart 1923 tarihli bir genelgesinde “Eğitimin amaçları” şöyle gösterilir:Nesillerin milli varlıkları ile çatışmaya her fikre saygılı olması, okulların ülkeyi iktisadi esaret altında bırakmayacak, kafalar yetiştirmesi her şeyden önce güçlü ve azimli nesiller yetiştirmek gibi ilkeler olan genelgede “Öğretimin temel amacı” olarak da Atatürk’ün şu sözleri gösterilmiştir: “Bilgiyi insan için bir süs baskı aracı veya medeni bir zevkten ziyade maddi hayatta başarı sağlayan uygulamalı ve hesaplanabilir bir hale getirmek.” (Akyüz, 2001)O dönemin Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar’ın 8 Eylül 1924 tarihli genelgesinde eğitim ve öğretimin temel amaçları şöyle özetlenmiştir: Eğitimin milli esasları ve batı medeniyetinin yöntemlerine dayanması • Çocukları kalplerinde ve ruhlarında cumhuriyet için fedakar olmaları ülküsünü taşımaları. • Okulların insan ilişkileri toplumsal yaşama kuralları, vicdan ve fikir hürriyeti ve bilinçli sorumluluk sahibi olması. • Okulların ilim ve okuma zevkini vermeyi halka sağlığın değerini ve sağlıklı olmanın yollarını öğrenmesi ve beden ve fikrin dengeli gelişmesi ve çocuklarda hür ve makul bir disiplin oluşturması gibi amaçları vardır.

  8. ATATÜRK’ÜN TÜRK EĞİTİM TARİHİNDEKİ YERİAtatürk’ün eğitimimizin durumuna ilişkin başlıca gözlem ve teşhislerini maddelersek: Toplumumuzda yaygın bir bilgisizlik vardır. • Eğitim-öğretim yöntemlerimiz uygun değildir. • Çocuklarımızın üzerinde ailenin baskısı vardır. • Bir milletin yükselmesi de alçalması da eğitimin milli olup olmasıyla ilgilidir. Bizim eğitimimiz ise milli değildir. Atatürk’e göre; milli olmayan eğitimimizin yüzyıllardır süren felaketlerimizin temel sebeplerindendir. • İstikrarlı eğitim politikamız yoktur. • Eğitimimizin amacı kendini, hayatı bilmeyen , her konuda yüzeysel bilgi sahibi tüketici insan yetiştirmek olmuştur

  9. ATATÜRK’ÜN EĞİTİMİMİZ İÇİN ÖNERİLERİ, İSTEKLERİ, TALİMATLARIOnun yaptığı inceleme , gözlem ve teşhislerinden öneri ve isteklerini neler olduğu belli olsa da belli başlıklar altında incelememiz gerekmektedir: Gelecek nesiller Türkiye’nin bağımsızlığını koruyacak, cumhuriyeti koruyup yükseltecek biçimde yetiştirilmelidir. • Eğitim milli , bilime dayalı ve laik olmalıdır. • Eğitim işe yarar, üretici ve hayatta başarılı olacak insanlar yetiştirmelidir. • İşte Atatürk gerilememizin önemli nedenlerinden biri olan memur olmaya aşırı düşkünlüğü ortadan kaldırmaya çalışmış yeni ve aktif bir insan tipi yetiştirmeyi hedef göstermiştir. Ona göre bilgi, bir süs, zevk ya da baskı aracı değil hayatta başarıyı sağlayan kullanılabilir bir araç olmalı, her öğretim düzeyinde iktisadi hayatta etkili olacak uygulamalı bilgiler kazandırmalıdır. (Akyüz , 2001)· Eğitim çocuğa hürriyet vererek, yeni nesillere de fazilet,fedakarlık, düzen, disiplin, kendine ve milletimizin geleceğine güven duygularını geliştirmelidir. · Eğitim toplumu cehaletten kurtarmalı , onun bilgi ve ahlak düzeyini yükseltmeli, kabiliyetlerini ortaya çıkarıp geliştirmelidir.Atatürk toplumumuzun bilgisizliğini, felaketimizin en önemli nedenleri arasında görüldüğünden bilgisizliğin süratle ortadan kaldırılması gerektiğini her zaman ifade etmiştir.

  10. CUMHURİYET DÖNEMİ ( 1923-1938 )1.Anaokulu Öğretmeni Yetiştirme PolitikasıCumhuriyet dönemi başlarında ana okullar da nitelikli öğretmen eksikliği bulunmaktaydı. 1923-1924 öğretim yılında Türkiye de toplam 80 anaokulu 5880 öğrencisi olup öğretmen sayısı ise sadece 136 idi. Yani öğretmen başına 43 öğrenci gibi muazzam bir rakam düşmekteydi. 1-20 Mayıs 1925 tarihleri arasında Konya da toplanan Maarif Müfettişleri kongresi tarafından hazırlanan raporda bu gerçek ifade edilmiş ve anaokullarındaki öğretmen probleminin çözümü için şu kararlara yer verilmiştir.“Vesait-i lazime ihsas edilmeden ve ana mekteplerinde çalışmak için hazırlanmış muallim bulunmadan ana mektepleri açılmamalı. Ana mekteplerine muallim yetiştirmek için Darül Muallimatlar’ın bir kaçından şubeler tesis edilmesi ayrıca bir ana muallim mektebi açılması ve bu mektebin başına da sahib- i ihtisas bir müdirenin getirilmesi lazım olduğu gibi ehliyetli muallimlerden bir kaçının da ecnebi mekteplerinde ihtisas yapmak üzere Avrupa ya gönderilmesi münasip olur.Bunlardan başka ana okulu öğretmeni yetiştirme faaliyetleri arasında 1927 yılında ana okulu öğretmenliği eğitimi görmek üzere kız muallim mektebi mezunu iki kişi Avrupa ya gönderilmiş ayrıca 1930 Ağustosunda İstanbul kız muallim mektebinde mektepleri ana okulu öğretmenliği için ehliyetname imtihanı da açılmıştır.

  11. Bura da bahsedilen en önemli konulardan biride John Dewey in Türkiye maarifi hakkındaki raporunu dikkate almak gerekir. Bu raporda Türkiye nin çağdaşlaşma yolundaki tercihi hür, bağımsız, laik bir cumhuriyet olmaktır. Bu gayeye ulaşmak için verilecek eğitim ile bağımsız siyasi fikirler ve siyasi kültür aşılanmalıdır. İkinci olarak fertlerin ekonomik ve ticari kabiliyetleri, milli hakimiyet anlayışı kendi kendini idare etme gücü, güzel sanatlara olan ilgileri geliştirilecektir. Prof. Dewey in üzerinde önemle durduğu diğer ciddi bir nokta verilecek eğitimin yalnızca lider konumunda olan kişilerle sınırlı olmaması, ülkenin bütün insanlarını kapsamasıdır. Profösörün bu fikirleri, Mustafa Necati Bey in bakanlığı sırasında Türk Milli Eğitim Politikası üzerinde belirleyici bir rol oynayıp 1926 da çıkarılan Maarifte şkilatına dair kanun da bu fikirlerin tesiriyle ilk okul öğretmeni yetiştiren okullar - İlk muallim mektepleri- Köy muallim mektepleri diye ikiye ayrılmıştır.

  12. Mustafa Necati Bey’in İlkokul Öğretmeni Yetiştirme PolitikasıBu dönemde, niteliğin öğretmen okulları lağvederler okul sayısı sınırlandırılırken, bu sınırlı sayıdaki öğretmen okullarının teşkilat, kadro ve bina bakımından geliştirilmesine başlanmış bu işlere kaynak sağlamak için muallim mekteplerine muavenet hakkında kanun tasarısı TBMM’ye sunulmuştu Necati beyi 22 nisan 1926’da TBMM’de yaptığı konuşmada bu kanun tasarısının amaçlarını şöyle açıklar.Her sene üç bin muallime ihtiyada olup, şimdiki muallim vekillerini 100-150 mevcut olup bu mektepler için elimizdeki muallimler kafi değildi. Bu sebeple her sene üç bin muallim memlekete çıkıp Türkiye Maarifi on sene zarfında kendine lazım olan sayıya ulaşacaktır. Atatürk devri öğretmen yetiştirme politikasında çok önemli bir yere sahip olan ve 22 nisan 1926’da kabul edildikten sonra 2 Mayıs 1926 tarih ve 361 sayılı Resmi Ceride’de yayınlanarak yürürlüğe giren muallim ve mekteplerine muavenet hakkında kanunda konuyla ilgili şu hükümler bulunur. (Öztürk, 1996) Madde 1-Maarif Vekaleti tarafından tersip olunarak mahallelerde yeniden yapılarak on muallim mektebinin irsaat ve teciratına yardım olmak üzere 1926 senesi iktidarında itibaren beş sene müddetle her vilayet kendi bütçesinin %10 u nisbetinde iştirak eder. Bu hakkın için ayrılarak ictimai tahsisat Maarif Vekaleti emrine verilir. Madde 2- bu mekteplerden yetişecek muallimleri iştirakleri nisbetinde vilayetlere tevzi olunur. Madde 3-Maarif Vekaleti iş bu parayı birinci maddede zikrolunan muallim mektepleri inşaatıyla tesisatına tarede. On öğretmen okulunun inşaşı için gerekli parayı sağlaması Müzeyel Kanunu çıkartıldı.

  13. 1919-1938 dönemi ilkokul öğretmeni yetiştirme politikasının temeli Necati Bey’in ölümünden Atatürk devrinin sonuna kadar dönemde şehir ve kasaba ilkokullarına öğretmen yetiştirme çabalarıyla 1933 yılından itibaren gelişen “köycülük” ve köy kalkınması” hareketlerine paralel olarak, yeniden köye öğretmen yetiştirmeye çalışmış, 1932 reformu ile ilk öğretmen okullarının özellikle Riyaziye, fizik, kimya, felsefe derslerinin lise normlarına göre açık olan müfredatları tamamlanmış orta okullar üzerine üç yıl eğitim veren lise dengi bina meslek ve okulu haline getirilerek Riayet ve terbiye gibi mesleki derslerin haftalık ders saatleri getirilmiş bütün dersler ilkokul müfredat programı göz önüne bulundurularak ve uygulamalı bir biçimde verilmesi öngörülmüştür. Bu arada 1931 yılında din dersleri ilk öğretmen okulları müfredatında çıkartılarak yerine , Askerlik ve yurt bilgisi dersleri konmuştur

  14. YAZI, DİL VE TARİH İNKİLABLARININ EĞİTİMİMİZDEKİ YERİ NEDİR?Türkçülüğün akımının etkisi ile bay bayan sadeleşme hareketleriyle ilk çıkarılan yazının ıslah yada değiştirilmesi meselesi gündeme getirilebilir. Atatürk’e göre Arap harfleri şu nedenlerle Türkçülüğe uygun değildir. • Öğrenilmesi zorunludur ve toplumda eğitim düzeyinin düşüklüğünün bir nedeniyle 1 kasım 1928 tarihli bir kanunla Latin temeli yeni bir alfabe kabul edilmiştir. • 1931 de Türk tarih kurumu, 1932’de Türk Dil Kurumu kurularak Türkçe’nin dünya dillerine kaynak etmiş olabileceği yolunda Güneş Dil Teorisi ortaya atmıştır.Tüm bu olaylardan amaç, hem batılılıkların tarih, ırk, ayacılık gibi haksız saldırılarıyla bulunduğu Türk insanına haklı bir güven duygusu aşılamak hem de bilim adamlarının yeni araştırmaları olmuştur.Yazı, dil ve tarih inkılaplarının eğitimimize etkileri şöyledir. Okur – yazar sayısını arttırmak için çok yeni bir okuma, yazma faaliyeti başlatıldı. • İnkılaplar doğrultusunda sözlükleri tüm basılı ve resimli yayımlar tekrar düzenlendi. • Bir çok öğretmen Türk dili ve Tarih Kurumlarında görev alırken günlük dilde olduğu gibi, bilimsel terimlerde de çok geniş bir Türkçeleştirme faaliyetine girerek yeni terimler yapılmıştır. • O dün emde darülfünunumuz memleket üzerindeki hurafe ve yoldan sapma kuvvetlerine karşı inkılap fikirlerinin mücadele aracı haline gelmiştir.

  15. 1933 reformuna gelinceye kadar darülfünunlardan istenen verimi alınmayışının iki sebebi vardır.1- Darülfünun inkılaplara karşı olumsuz tutum takınmıştır.2- Darülfünunda ciddi topluma yararlı, bilimsel çalışmalar yapılmamıştır.1932 yılında Prof. Albert Malche’in hazırladığı raporda belirttiği aksaklıkları ise hocaların sadece ders vermekte yetinmekle, fakülteler arasında işbirliğin olmayışı .Araştırmanın yapılmadığını, çevirileri ters olarak kabul edip derslerinde çok yüzeysel not tutulur. Öğrenciyi araştırmaya yöneltmeyen, düşünmeden kabule zorlayan, ezberci bir yöntem uygulanmaktadır.Mayıs 1933’te 2252 sayılı Kanun Darülfünün kaldırmış eğitim bakanlığı İstanbul üniversitesini kurmakla görevlendirmiştir.

  16. 1953 reformunun temel özellikleri şöyle belirlenmiştir.1- Özerklik kaldırılıp üniversite, eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulup, idari yönden herhangi bir açıyla farkı kalmamıştır.2- Darülfunun hocaları geniş ölçüde olanak, batıda okuyup gelenler doktora şartı aranmaksızın doçent olarak atanması ve nazi baskısından kalan Alman ve Orta Avrupalı profesörlere Bu yabancı profesörlerin Türk üniversite ve bilim hayatında katkısı ile olmuştur.3- Bir çok öğretim üyesinin yetişmesine katkıda bulunarak çok sayıda öğrenci yetiştirmişlerdir4- Bir çok enstitü, linic, laboratuarı kürsü kurulmasını sağlamıştır. 5- Çoğu Türkçe öğrenerek onların derse aktarımını da arttırıcı olmuşlardır.Reform çalışmaları sadece İstanbul da yapılmamış, 1925’te Ankara da Hukuk mektebi 1930’da ziraat enstitüsü, 1935 ‘de Dil ve Tarih Coğrafya fakültesi 1945’te Tıp fakültesi, 1944’de ilahiyat fakültesi kurulmuş. Dil ve tarih coğrafya fakültesinin adını Atatürk vermiş ve Kancıtak 1 Kasım 1937’de Atatürk’ün TBMM’de söyledikleri yüksek öğretim tarihinde önemlidir.“Memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde düşünür. Batı bölgesi için İstanbul bölgesinde başlamış olan düzeltme susamını daha radikal bir şekilde uygulayarak bir şekilde uygulayarak Cumhuriyete modern bir kurum kazandırmak , merkez bölgesi için Ankara Üniversitesini az zamandan kurmak lazımdır. Doğu bölgesi Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde her şubeden okulları ve üniversitesi ile modern bir kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir. Halkın bu yeni yazı inkılabını kabulü kolay olmamış biraz tartışmaya neden olmuş.

  17. LATİN HARFLERİNİ SAVUNANLAR :Eski yazı güç ve geç öğrenilmesi ile herkesin bir çok kelimeyi çeşitli şekillerde yazıp ortak bir yazım kuralının olmayışı bu harfler yüzünden yabancılar Türkçe öğrenmek istemiyor ve az çok öğrenim görmüş olanlar bile bu yazıları yanlış okuyorlardı. Yayınları sınırlı kişiler okuyor eğitim yavaşlamıyor buna karşın Latin alfabesine karşı olanların savundukları eski harfler iki üç ayda öğrenebiliyor. Kullanılması kolay olup ste no gibi yazılarak az yer tutmasıdırBir çok aşamadan sonra 1928 yılında Latin harfleri esas alınarak yeni bir Türk alfabesinin oluşmasına başlanmış bu arada TBMM ‘de Türkiye de artık uluslar arası rakamlarının kullanılması yasası çıkartılıp yazı inkılabının önemli adımlarından biri oldu. Türkiye deki tartışma ve çalışma Avrupa da da taktirle karşılanıyor destekleniyordu.Baş vekalet 24 Mayıs 1928 tarihli emri gereğince Haziran ayı ortalarında Latin harflerinin lisanımızda suret ve imkanı tatbikini incelemek için dil encümeni: Yurda ilk toplantısını 26 Haziran 1928 de Gazi Mustafa Kemalin başkanlığında yapar. Bu komisyonun 14 üyesi vardı. Ayrıca bu komisyon ağustos başında 41 sayfalık “ elif beğ raporu “verdi. Komisyonun bu olumlu raporundan sonra Mustafa Kemal Gül hane Parkında Cumhuriyet Halk Fıkrasının düzenlediği halka acık bir toplantıda yazı inkılabını halka şöyle duyurdu “arkadaşları güzel dilimizi ifade etmek için yeni. Türk harflerini kabul ediyorum” bizim güzel ahenktarı zengin lisanımızı yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran anlaşılmayan ve anlamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak ve bu lüzumu anlamak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz bu yeni harflerle eheme hal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir suretle anlayacağız. Anladığımızın arasına yakın zamanda bütün kainat şahit olacaktır. Ben buna katiyetle eminim olacaktır.

  18. Bu etkili konuşmanın ardından 1 Kasım 1928 de TBMM’nin 3 devre ilk oturumunda 15 kişilik geçici komisyonun aldığı kararla yasa tasarısı kabul edildi.3 Kasım 1928 de yürürlüğe giren bu yasaya göre en geç 1929 Ocağında devlet yazışmaları yeni yazı ile yazılmasına karşın basım işleri nedeni ile bazı evraklar 1929 Haziranına kadar eski usulde yazılacaktır. 1928 Aralığından sonra her türlü basılı şeyler yeni harflerle basılmaya başlanıp, halk için zorluk geçmemesi için 1928 Haziranına kadar eski harfli dilekçeler kabul olunabilecektir.Bu yeni harfin terfiki için yazı inkılabı başarı ile savunmaları için 1931 yılına kadar gazetelere prim verilmesi hususunda da bir yasa çıkarıldı.(ertem, reçin,elifba den alfabeye Türkiye de de harf ve yazı meselesi İstanbul: dergah yay. 1991. 5.236)

  19. CUMHURİYET DÖNEMİNDE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMDEKİ YENİLİK VE GELİŞMELER1927 yılına kadar meslek sanat okulları açma ve yürütme işi ile ve belediye idarelerinin sorumluluğundayken ve okulların araç- gereç , öğretmen yetiştirme ve istihdam edilmesi Maarif Vekaletine verilmiştir. 1933 te mesleki ve teknik öğretim genel müdürlüğü kuruldu. Buraya genel müdür 1941 de müsteşar olarak atanan kimya ve fizik öğretmenleri ve Fransa da yetişmiş Rüştü Uzel in teknik ve mesleki eğitime büyük emeği geçti. 1935 te mesleki ve teknik okulların masrafları Maarif Vekaleti bütçesine alındı. 1941 de sözü edilen genel müdürlük yerine meslek ve teknik öğretim müsteşarlığı kuruldu. 1934 lerden itibaren çok sayıda erkek kız sanat ve yapı endüstri enstitüleri, ticaret okulları, 1934 – 1935 te kız teknik, 1937 – 1938 de erkek teknik yüksek öğretmen okulları açılmıştır 3 Mart 1924 tarihli tevhidi tedrisat kanunundan sonra medrese kapatılınca imam yetiştirmek için imam hatip mektepleri açılmıştır. İlk açıldığında sayısı 29 olan bu okulların öğrenci yokluğunda 1931 – 1932 ders yılında tümüyle kapandığı resmi kaynaklarda ileri sürülürken 1951 yılında demokrat parti döneminde tekrar açılmıştır. Amerikan Bu dönemde Türklerin giriştiği özel öğretimde her düzeyde gelişme gösterirken daha çok sağladıkları daha iyi öğretim imkanları (yabancı dil, ekonomik sebepler) nedeniyle varlıklı ve soylu ailelerin çocuklarına hizmet sunmuşlardır. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan antlaşması ile birlikte Türkiye’deki azınlıkların eğitim haklarına ilişkin şu hükümler bulunmaktaydı. Her türlü masrafları kendilerine ait olmak üzere kendi dilleri ile öğretim yapabilirken Türkçe dersleri de zorunlu olarak okutulması gerekiyor.belli etmeden gizli dini felsefelerini yaymaya çalışmışlardır

  20. Yabancı okulların Türk toplumuna etkilerini şu açılardan inceleyebiliriz.1) Dini propaganda açısından 2) Kendi kültürlerini benimsetme ve yandaş kazanma girişimleri 3) Türk milli eğitimine katkılarıYabancı okulların ilk açılışlarındaki gayeleri Hıristiyanlığı yayarak misyonerlik faaliyetlerini yönetmek istiyorlardı. Böylece misyonerler “isimsiz Hıristiyanlık” sayesinde çoğunluğu Türk olan öğrencilerin kişiliklerini şekillendirebileceklerini inanıyorlardı. Hıristiyanlık propagandasını bir ahlak eğitimi olarak yapmayı düşünen misyonerler bu eğitim içinde aile ve aile hayatı, meslek duygusu, insan haklarına saygı, sorumluluk, boş zamanları değerlendirme gibi konular vardır.“Kırk senedir misyon üyeleri bilhassa Türkiye’deki Hıristiyanlığı sistematik bir şekilde aşılamaya muvaffak olmuşlardı. Bu gaye için grup halinde çalışan öğretmen, doktor, hasta bakıcı ve şair misyonerler dünya kiliselerinden devamlı maddi yardım görmekte ve maksatlarına erişmek için her türlü yola başvurmaktadır denilerek Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren misyonerlerin faaliyetlerinin gayeleri çok açık bir şekilde ortaya konmuştur( Ergün,1997 ).Hıristiyanlığın dini yaymaları üç şekilde olmuştur:1) Hıristiyanlığın doğrudan doğruya bildirilmesi2) Açık dini iştirak3) Zımni dini öğretim

  21. GENEL ORTA ÖĞRETMENİ YETİŞTİREN KURUMLAR1. Örgün Eğitim KurumlarıYüksek Muallim Mektebi, Musiki Muallim Mektebi ve Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüleri açılarak Ankara’da 1932-1933 öğretim yılında faaliyete başlayan Yüksek Beden Terbiyesi Mektebi idari bakımdan bağlı olduğu ve daha sonra şube haline gelen Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüleri açılmıştır.2. Yüksek Muallim Mektebi :1924- 1925 öğretim yılında eğitim öğretim hayatına başlayıp Şubat 1925’te müdür Hilmi Bey ilk Tedrisat Umum Müdürlüğüne atanmıştır. Bu kuruluşların teşkilat şekli şu şubelere ayrılmaktadır.1) Edebiyat 2) Felsefe 3) Riyaziye4) Tarih – Coğrafya5) Fizik- Kimya6) Taabiyat7) Sanayi-i NefiseOkulun öğretim süresi 8 yarıyıl olmak üzere 4 yıldır. Bunun ilk 3 yılı Darülfünundaki öğretimle mesleki derslere son yıl ise stajlara ayrılmıştır( Öztürk,1996)

  22. 3. Musiki Muallim Mektebi : 24 Temmuz 1923 talimatnamesine göre musiki muallim mektebi lise ve ortaokullarda müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Akademi de Musiki Muallim Mektebi, Riyaset-i Cumhuriyet-i Flormonik orkestrası, Temsil Şubesi olmak üzere üç kurumdan meydana geliyordu. 4. Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye EnstitüsüOrta muallim mektebi, 1926- 1927 öğretim yılında Necati Bey’in kararıyla açılarak 1927-1928 öğretim yılında Ankara’ya nakledilmiştir ve aynı yıl Yüksek Tedrisata devredilen okulda bir de pedagoji şubesi açılmıştır. 1931 yılında yayınlanan teşkilat ve programa göre Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü ortaokul öğretmeni ve ilköğretim müfettişleri yetiştiren yüksek dereceli ve yatılı bir okuldur. Daha sonraki dönemlerde ise öğretmen yetiştirilmesini diğer kaynaklara uygulamaları şunlardır: Yedek subay öğretmenler • Vekil öğretmenler • Barış gönüllüleri • Öğretmenlik formasyonu • Mektupla öğretmen yetiştirme • Hızlandırılmış programla öğretmen yetiştirme • Askerliğini öğretmen olarak yapanlar • Fakülte mezunlarının öğretmen atanması

  23. Cumhuriyet Döneminde Halk Eğitim ÇalışmalarıCumhuriyet döneminin başında öğretmenler ve onların mesleki kuruluşları kentlerde, köylerde, irşat heyetleri (aydınlanma toplulukları) adı altında halkı aydınlatmaya çalışmışlardır. Halka devrimden bahsetmişler, okuma- yazma öğretmişlerdir (1925-1928) (Akyüz,2001)1928 sonlarında Mustafa Necati’nin bakanlığı sırasında Latin harflerinin kabul edilmesi üzerine halka okuma- yazma öğretmek için Millet Mektepleri kurulmuş ve bu mekteplerde 16- 45 yaş arası kadın-erkek herkesi akşam saatlerinde yapılan bir eğitim sonucunda 4 ay boyunca eğitmişlerdir.1930’lardan itibaren köylerde yetişkinlere okuma-yazma öğretmek için Halk Okuma Odaları açılmıştır. Daha sonra Türk ocakları kaldırılarak (Nisan,1931) Halk Evleri kuruldu. (19 Şubat 1932). 14 yerde birden açılmıştır. Bu iller; Afyon, Ankara, Aydın, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Eminönü, Eskişehir, Konya, Malatya ve Samsundur. Evler CHP tarafından açılıp kuruluş nedenlerini Mustafa Kemal’in şu vecizelerinde anlayabiliriz. “Gençlik, istikbalin ışığıdır. Gençlik mütemadiyen gelişen ve yetiştiren bir çalışmanın içinde yaşatılmalıdır. Milleti şuurlu, birbirini anlayan, birbirini seven, ideale bağlı bir halk kütlesi halinde teşkilatlandırmak lazımdır. En kuvvetli ders araçlarını ve yetişkin muallim ordularına malik olmak kati değildir. Halkı yetiştirmek, halkı bir kütle haline getirmek için ayrıca bir milli halk mesaisine ihtiyaç vardır. Silah kuvvetinden her türlü cebir ve madde kuvvetinden daha müessir olan fikir kuvvetidir. Bu milleti bu sahada yetiştireceğiz.”

  24. Bir millet için en önemli unsur dildir. Dil, Türklerin İslamiyet’i kabul edişlerinden beri yabancı unsurlarla karışıp aralığını yitirmektedir. Din ise yalnızca bir Arap hayranlığı biçiminde anlaşılıyordu. Saray ve Medresenin ileri gelenleri halkı milli benliğinden uzaklaştırıp törelerini bıraktırıyor, Müslümanlık derken Araplık, İlim- İrfan derken Acemliği halka benimsetmeye çalıştıkları için devleti, aydın kesimi ise hem Türklükten hem de halktan uzaklaşıyorlardı. Tanzimat’tan sonra Avrupa hayranlığı işe karışmış ve ayrıca milliyet fikrini unutturmaya çalışan Osmanlı görüşüyle beraber Meşrutiyet yıllarında Jön Türkler ortaya çıkmıştır. Daha sonraları aydınlar Türlük özünü halkta arayarak bu zor günlerde “Mustafa Kemal ateşinin” etrafında toplandılar. Halk evleri, savaş yıllarında birbirine zıt insanlar bile biraraya getirerek milli benliğin tam olarak sağlamaya çalışmışlardır.Aynı yıl açılan Türk Dilini Tetkik Cemiyeti ve Türk Tarih Cemiyeti de bu hizmet için uğraşmıştır.

  25. a) Halkevi Nedir?Halkevi aynı kültürden gelen insanların toplandığı yerdir.Halkevleri her alanda gerilikle, gericilikle, taklitçilikle, kozmopolitik ve soysuzlukla savaşır. (Baltaoğlu 1950)Halkevleri sayesinde aydınlarla halkın kaynaşmasını sağlayıp milli heyacın sağlanması ve halkın bilinçlenmesini sağlanır.Milliyet bilinci tarihimizde ,Türk milliyetçiliği (Türkçülük) üç safhadan geçmiştir.1. Fikri safha:Ahmet Vefik Paşa’dan Türk Ocaklarının kuruluşuna kadar.2. Romantik safha:1912-1931 Türk Ocakları devresiİradi Milliyetçilik Safhası:Atatürkçülük,Atatürk milliyetçiliği devresi (Ergün 1997)Halkevlerinin çalışma şekillerine baktığımızda,halkevi merkezinde ve halkevi binası dışındaki çalışmalar olarak ikiye ayırabiliriz.Halkevlerinin tek yönetimi zordu,bu yüzden çeşitli kollar açılmıştır.1. Dil ve Edebiyat Kolu2. Güzel Sanatlar Kolu3. Temsil Kolu4. Spor Kolu5. Sosyal Yardım(İçtimai Yardım)Kolu6. Halk Dershaneleri ve Kurslar Kolu7. Kitaplık ve Yayın Kolu8. Köycülük Kolu9. Müzik ve Sergi Kolu gibi kollar açılarak halkın en iyi şekilde eğitilmesi sağlanmıştır

  26. Köy Enstitüleri “Biz, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin vererek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik.”     Hasan Âli Yücel • Köy Enstitüleri fikri böyle doğdu ve 1940-1953 arasındaki on üç yıl boyunca yirmi bir enstitü on yedi bin mezun verdi.

More Related