1 / 145

SİNDİRİM SİSTEMİ KOMİTESİ KARACİĞER / SAFRA KESESİ / PANKREAS Prof.Dr. Ali OTLU

SİNDİRİM SİSTEMİ KOMİTESİ KARACİĞER / SAFRA KESESİ / PANKREAS Prof.Dr. Ali OTLU . ÖĞRENME HEDEFLERİ Karaciğerin yaşam için önemi, histofizyolojisi, topoğrafik yerleşimi, embriyolojik kökeni, Karaciğerin kan donanımı, Karaciğerin stroma ve parenşiması, Glisson kapsülası,

jeffery
Télécharger la présentation

SİNDİRİM SİSTEMİ KOMİTESİ KARACİĞER / SAFRA KESESİ / PANKREAS Prof.Dr. Ali OTLU

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. SİNDİRİM SİSTEMİ KOMİTESİ KARACİĞER / SAFRA KESESİ / PANKREAS Prof.Dr. Ali OTLU

  2. ÖĞRENME HEDEFLERİ • Karaciğerin yaşam için önemi, histofizyolojisi, topoğrafik yerleşimi, embriyolojik kökeni, • Karaciğerin kan donanımı, • Karaciğerin stroma ve parenşiması, • Glisson kapsülası, • Porta hepatis, Portal alan, Triad, • Karaciğer lobulasyonu, • Hepatositler, Remark kordonları, • Karaciğerin glikojen, lipoproteinler, plazma proteinleri, safra ve üre yapımındaki rolü ve ilgili organeller, • Karaciğer sinuzoidleri, Kupffer hücresi, Disse aralığı, İto hücresi, Mall aralığı, Herring geçidi, kolanjioller, • Karaciğerin rejenerasyon yeteneği, • Safra kesesi histolojik özellikleri, • Pankreas histolojik yapısı, • Ekzokrin pankreasın asinusları ve duktus sistemi, • Endokrin pankreas ve Langerhans adacıkları,

  3. KARACİĞER (HEPAR) • Makroskopik olarak sınırları az çok belirgin dört lob’dan oluşmuş bulunan karaciğer vücudun en büyük bezidir. • Yetişkinlerde yaklaşık 1500 gr ağırlığındadır ve yetişkin vücut ağırlığının yaklaşık %2,5 na tekabül eder. • Abdominal boşluğun büyük oranda üst sağ ve kısmen üst sol kısmında yerleşmiştir,

  4. kostalar ile korunmuştur. • Anatomik olarak iki derin yarıkla sağ ve sol iki büyük lob ve iki küçük lob (guadrate ve caudate loblar) içerir. • Organın histofizyolojisi her tarafında aynı olduğundan bu bölünme sadece topoğrafik öneme sahiptir.

  5. Embriyolojik olarak, önbarsak duvarının (özellikle duodenumun başladığı yer yakınında) endodermal evaginasyonu olarak gelişir (hepatik diverticulum), • bu divertikulum hepatositlere ve hepatik kordonlara prolifere olarak karaciğerin parenşimasını oluşturur. • Hepatik divertikulumun orijinal sapı duktus biliferi commonis’i yapar, bunun dışa doğru evaginasyonundan ise safra kesesi (gallbladder) ve duktus kistikusgelişir.

  6. Yaşam için temel organlardan biridir. • Sindirim kanalından emilen besinlerin işlendiği ve diğer vücut kısımlarının yararlanması için bazılarının depolandığı bazılarının ise hemen dolaşıma verildiği bir organdır.

  7. Hem ekzokrin hemde endokrin çalışan bir bezdir ve 500’ün üzerinde farklı kimyasal reaksiyon gerçekleştirerek yaşamımızda önemli bir rol oynar. • Karaciğerin önemli görevleri arasında şunlar sayılabilir:

  8. Yağların sindirimi için önemli bir madde olan safra’yı üretir ve bir dış salgı olarak duodenum lumenine boşaltır, • Endokrin faaliyet olarak; lipid, karbonhidrat ve protein metabolizmasında önemli bir rol oynar,

  9. - Birçok toksik maddeyi ve ilaçları inaktive ve metabolize eder. Birçok ilaç ve toksinler ile vücuda yabancı proteinler suda çözünmediklerinden böbreklerden süzülüp atılamazlar. Hepatositler bu tür kimyasalları suda çözünebilir forma dönüştürür, bu işlem faz I (oxidasyon) ve faz II (conjugation) olmak üzere iki evrede gerçekleştirilir. - Vücuttaki metabolik artıkları birleştirerek üre’ye dönüştürür ve böbreklerden atılmasını sağlar,

  10. Demir metabolizmasında, • kan plazma proteinlerinin (albumin, lipoprotein, glikoprotein ve diğer taşıyıcı proteinler) yapımında, • kan pıhtılaşması için gerekli faktörlerin (protrombin, fibrinojen) sentezinde görev alır, - Vitamin A, D, K gibi birkaç vitamini kandan alıp depolar veya biyokimyasal modifikasyona uğratır,

  11. - Özellikle barsak yoluyla alınan bakterileri ve vücuda yabancı partikülleri fagosie eder, - Embryonal dönemde ve yetişkinlerin bazı hastalıklarında hematopoez yeridir.

  12. KARACİĞERİN KAN DONANIMI • Karaciğerin yukarda anılan görevleri ile kanlanması arasında yakın bir ilişki vardır. • Bu nedenle karaciğerin kan donanımı iyi öğrenilmelidir. • Karaciğere kan iki ayrı damarla gelir:

  13. Vena porta ( portal ven ): • Vena porta karaciğerin fonksiyonel damarıdır, • karaciğere gelen kanın %70-80'i bu yolla gelir. • Sindirim sistemi, dalak, pancreas'taki kapiller yataklardan toplanan kanı ( sindirim organlarının venöz kanı; vena mesenterica inferior, vena mesenterica superior ve vena lienalis ile toplanır, bunlar birleşerek vena porta’yı oluşturur) karaciğere getirir.

  14. Bu kan besleyici maddelerden zengin, oksijen miktarı bakımından fakirdir. • Sindirim tüpü duvarından besin maddelerini ( kompleks lipidler olan şilomikronlar lenf yoluyla taşınır ), • pankreas’dan ve gastrointestinal sistemin enteroendokrin hücrelerinden salgılanan bazı hormonları, • dalak’tan ise alyuvar yıkım ürünlerini ve diğer atıkları toplayan vena porta bunları işlenmek üzere karaciğere taşır.

  15. 2. Arteria hepatica: • Aortadan ayrılan turuncus celiaca’nın koludur. • Karaciğerin besleyici damarıdır. • Gelen kanın %20-30'unu sağlar, • bu kan oksijence zengindir.

  16. İki damarda karaciğere porta hepatis’den(karaciğer kapısı, hilum) girer, • oldukca kıt olan bağdokusu (stroma) içinde gittikce dallanarak neticede karaciğer lobcuklarının aralarındaki portal alanlarda (Glisson üçgenleri, Kiernan aralıkları, portal alanlar) lobuller arası artercikleri ve venacıkları (prelobuler vena, suplobuler vena) oluştururlar,

  17. nihayet bunlardan çıkan küçük bağlantı damarlarıda lobul içi sinuzoidlerle ağızlaşır, • sinuzoidler ise lobul merkezini oluşturan sentral venalara (vena sentralis ) bağlanırlar.

  18. Böylece a. hepatica ile aortadan gelen oksijenli kan ile • vena porta ile sindirim sistemi organlarından gelen besinleri taşıyan kan • lobul sinuzoidleri içinde birbirine karışarak, içeriklerini sinusoidlerinin duvarından komşuları olan hepatositlere aktarılır ve onlar tarafından işlenir.

  19. Hepatositlerde işlenerek elde edilen son ürünler ; • ya dış salgı olarak (safra) safra kanalları aracılığıyla duodenum’a gönderilir, • ya da iç salgı olarak (çeşitli proteinler, lipidler ) tekrar sinuzoidlere aktarılır ve oradan kan dolaşımıyla ilgili yerlere dağıtılırlar.

  20. Karaciğere giren bu iki damarın (a. hepatica ve v. porta ) dönüşü tektir ve vena hepaticaadını alır. • Lobcukların merkezindeki sentral venalar lobcuk boyunca ilerledikce daha çok sinusoid alır ve çapı giderek artar, • lobcuğu terkedince; diğer lobullerden çıkanlarla birleşirler ve lobcuk altı venleri ( postlobuler vena, sublobuler vena ) oluştururlar.

  21. Bunlarda giderek birbirleriyle birleşir ve sonuçta hepatik vena’yı ( vena hepatica)oluştururlar, • bu da karaciğerin diaframaya bakan yüzünden iki veya daha fazla kol halinde organı terkeder ve vena cava inferior’a açılırlar.

  22. KARACİĞERİN STROMA’SI VE PARENŞİMA’SI • Diğer bezlerde olduğu gibi, karaciğer de • 1. Stroma ve • 2. Parenşima olmak üzere iki ana unsurdan oluşur:

  23. Karaciğer’in stroma’sı : • Karaciğer en dıştan peritonun visceral yaprağı ile sarılmıştır (diafragmaya temas ettiği dar bir alan hariç). • Bu periton yaprağı; tek katlı mezotelial hücreler ve altında kollagen ve elastik lifler, bağ doku hücreleri içeren sıkı bağ dokusu yapısındadır, Glisson kapsülüadını alır.

  24. Glisson kapsüla’sı karaciğerin ön yüzünün (visseral yüz) orta kısımlarında kalınlaşır, • burası organın hilus’u veya porta hepatis (karaciğer kapısı) adını alır. • Porta hepatis’ten organa giren yapılar: I. arteriya hepatika, II. vena porta ve III. sinir lifleri, - Porta hapatis’ten organı terkeden yapılar: I. duktus hepatikus, II. lenf damarı .

  25. Hilustan damarlar ve sinirler etrafında içeri giren, kapsülanın yani Glisson kapsülasının devamı olan ince ve gevşek bağ doku bölmeleri organı karaciğer lobcukları denen birimlere ayırır. • Glisson kapsülü terimi lobcuklar arasındaki bu bağ dokuyu da kapsar. • Organa giren-çıkan damar, sinir ve kanallar bu bağ dokusu içinde seyrederler.

  26. Lobcuklar arasındaki bu bağ dokusu bilhassa insanlarda oldukca kıttır. Sadece komşu üç lobcuğun birleştiği köşelerde diğer yerlerdekinden daha genişce bağ dokusu bulunur, buralara • portal alanlar veya • Glisson üçgenleri veya • Kiernan aralıkları gibi isimler verilir.

  27. Portal alanlarda ; • bir arteriol (a.hepatika'ya ait), • bir venül ( v. porta'ya ait ) • bir kanal ( ductus biliferi'ye ait) bulunur (*bunların üçüne birden triad adı verilir) • ve birçok lenf damarı ile sinir telleri bulunur. Bu yapıların tanınmasında şu özelliklere dikkat edilir:

  28. - venül kesitleri ; en geniş, oldukca ince duvarlı, kas telleri çok seyrek veya yoktur. - hepatik arteriol kesitleri ; en küçük çaplıdır, duvarı kalındır, kas tabakası (media) belirgindir. - ductus biliferi'ler ; çapları orta boydur, duvarları tek katlı kübik , açık boyalı hücrelerle sınırlanmıştır. - lenf damarları ; endotelium zayıftır, valvulalar görülür. - sinir telleri ; rutin preparatlarda pek iyi seçilemezler.

  29. Stromanın görevleri ; • organı dıştan sarmak, • onu lobcuklara ayırmak, • parenşimaya desteklik etmek ve • damar,kanal,sinirleri organ içlerine kadar taşımak olarak özetlenebilir. - Stroma karaciğer lobcukları içine oldukca kıt, ince bir retiküler bağ dokusu halinde girer, parenşimal hücrelere desteklik eder, sinuzoidlerin tutunmasını sağlar, hücrelerin rejenerasyonunu kolaylaştırır.

  30. 2.Karaciğerinparenşima’sı : • Karaciğer parenşimi, yaklaşık 2x1 milimetre çapındaki, poligonal şekilli (limon ya da fıçı şeklinde) lobcuklardan oluşmuştur. • Bunlar ( hepatik lobul’ler) karaciğerin yapısal ve fonksiyonel birimleridir. • Her lobcuğun ortasında merkezi bir vena (vena sentralis) bulunur.

  31. Vena sentralis'ten lobcuğun periferine doğru ışınsal şekilde karaciğer sinuzoidleri uzanır. • Sinuzoidler arasındaki retiküler dokuyu yine radier şekilde, merkezden perifere doğru yetişkinlerde tek sıralı ( 6 yaşına kadar çift sıralı ) endodermal orijinli karaciğer epitel hücreleri(hepatosit'ler) doldurur. • Portal alanlardaki bağdokusu içine gömülü yapılar hepatik lobülden sınırlayıcı hepatosit plakları ile ayrılmışlardır.

  32. Hepatositler'in lobcuğun merkezinden periferine doğru yaptığı radier dizilere Remark kordonlarıdenir. • Çok yüzlü olan hepatositler 20-30 mikron çapındadırlar. • Bu hücrelerin tümünün birbirinin aynısı olduğu sanılmamalıdır, • boyutları ve ince yapıları ; lobül içindeki konumlarına, bir lobul'ün içerdiği hücre sayısına ve kişinin yaşına bağlı olarak değişebilir

  33. Karaciğerde bulunan tüm hücrelerin yaklaşık %80'ini hepatositler oluşturur. • Her hepatosit'in 6 veya daha fazla yüzü vardır, bu yüzler temas ettiği veya baktığı yöne göre ; Disse aralığına bakan yüz, safra kanalcıkları oluşumuna katılan yüz, diğer hepatosite veya portal alana bakan yüz diye isimlendirilebilir. - Hepatosit'in sinuzoidal aralığa bakan yüzünde çok sayıda düzensiz şekil ve büyüklükte mikrovilluslar bulunur. Böylece hücrelerin kanla temas yüzü yaklaşık altı kat artırılarak absorbsiyon ve sekresyon için geniş bir yüzey oluşturulur.

  34. Hepatositler büyük, yuvarlak ve merkezi nukleuslara sahiptir. Bazen çift çekirdekli olabilir. • Normalde düşük mitotik aktivitelidir. • Yaşla birlikte çift çekirdek sayısı artar, bazı hücreler çok çekirdekli olabilir, bazen de poliplodi gözlenir. • Her nukleus bir veya iki adet iyi belirgin nukleolus içerir.

  35. Hepatositlerin yaklaşık beş aylık yaşam süreleri vardır, • sindirim sistemiyle ilişkili diğer hücrelerle kıyaslandığında nispeten uzun ömürlü hücreler olarak kabul edilebilirler. • Ayrıca önemli ölçüde rejenerasyon yeteneklerinin olduğu bilinmektedir.

  36. Hepatosit sitoplazması hem düz hem de granüllü ER'dan zengindir. Bunların hücre içindeki miktarları hücrenin lobul içindeki konumuna ve fizyolojik durumuna bağlı olarak değişebilir: • Bir lobcukta; merkezi bölgedeki hücrelerde granülsüz ve granüllü tip eşittir, • orta bölgede granüllü tip fazla granülsüz tip azdır, • periferal bölgede granüllü tip çok fazla düz tip ise çok azdır.

  37. Şimdi hepatosit sitoplazmasında bulunan çeşitli organellerin işlevlerine daha yakından bakalım: 1. Granüllü ER: • Hepatosit sitoplazması genelde asidofiliktir. • Grabüllü ER kesecikleri ve serbest ribozomlar ise sitoplazma içinde kümeler oluşturan bazofilik cisimcikler şeklinde gözlenir. • Bunların polizom ve keseciklerinde:

  38. Kandan alınan çeşitli amino asitler işlenerek albumin, fibrinojen, protrombin, lipoproteinler gibi birçok protein sentezlenir. • Granüllü ER’ da sentezlenen bu proteinler genellikle sitoplazmada depo edilmezler, direkt olarak kan dolaşımına verilirler.

  39. - Benzer şekilde, vücudun değişik hücre ve dokularında protein metabolizması sonucu oluşan ve vücut için zararlı olan protein atıkları kan yoluyla karaciğere ulaştığında, hepatositler tarafından birleştirilerek (aminoasit deaminasyonu) üre’ye dönüştürülür ve böbreklerden süzülmek üzere tekrar kana verilir. - Bunlar karaciğerin endokrin fonksiyonuna işaret eden örneklerdir.

  40. 2. Granülsüz ER: • Sitoplazma içinde genellikle dağınık olarak bulunan granülsüz ER , hücrenin fizyolojik durumuna bağlı olarak, granüllü ER ve Golgi aygıtı arasında da sıklıkla gözlenir. • Hepatositlerdeki agER ; sık alkol ve ilaç (phenobarbital, anabolic steroid ve progesteron) kullanımında, kanser tedavisinde kullanılan bazı kemoterapötik ilaçların alımında önemli miktarlarda artış gösterir. • agER; karbontetraklorür (CCI4) gibi bazı toksik maddelerin etkisinde daha hızlı bir metabolik aktivite gösterir.

  41. Granülsüz ER’da gerçekleştirilen önemli işlemler ( aşağıda anılan işlemler başlıca granülsüz ER’da gerçekleştirilmekle birlikte bazılarında granüllü ER’unda katkısı olduğu gözden uzak tutulmamalıdır): • Çeşitli ilaçların ve maddelerin vücuttan atılmadan once, zehirlenmeyi önlemek için oksidasyon, metilasyon ve konjugasyon işlemlerinden geçirilerek etkisizleştirilmelerini sağlayan enzimler granülsüz ER’da bulunur.

More Related