1 / 53

İSLAM’DA SAYGI EĞİTİMİ

İSLAM’DA SAYGI EĞİTİMİ. Yer : Mithat Paşa İlk Öğretim Okulu Tarih : 20.01.2014 Saat 10:45 Sunum : Serpil İLERİGİDEN. DEĞERLER EĞİTİMİ.

laszlo
Télécharger la présentation

İSLAM’DA SAYGI EĞİTİMİ

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. İSLAM’DA SAYGI EĞİTİMİ Yer : Mithat Paşa İlk Öğretim Okulu Tarih : 20.01.2014 Saat 10:45 Sunum : Serpil İLERİGİDEN

  2. DEĞERLER EĞİTİMİ • Değerlerin öneminin arttığı şu günlerde, yok olmaya başlamış olan değerlerimizi korumak ve çocuklarımıza bu değerleri kazandırabilmek amacıyla Mithat Paşa İlk okulu olarak bizlerde üzerimize düşen görevi yerine getirmeyi seçtik ve bu doğrultuda çalışmalar başlattık.

  3. Öğrencilerin Eğitiminde En Önemli Sorunumuz “DEĞER EĞİTİMİ” DİR

  4. NEDEN DEĞERLER EĞİTİMİ ? • Araştırmalar düşünceli, saygılı, güvenilir, adil, sorumlu, kısacası iyi insanların yaşamda daha başarılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, etik değerlerin eğitimi, okullarda en az matematik ve Türkçe eğitimi kadar önemli ve gereklidir.

  5. Etik değerleri önemsemeyen ve bu değerlere uymayan çocukların yetişkin olduklarında iş, aile ve sosyal yaşamlarının iyi gitmediği araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. “Etik değerlerin eğitimi yaşam boyu gereken bir eğitimdir”

  6. HZ. MUHAMMED VE DEĞERLER EĞİTİMİ Hz. Peygamber, ashab arasında değerlerin yaygınlaşması için azami gayret göstermiştir. O, değerleri sadece bir nutuk veya söylem konusu etmemiş, aksine onları kendi hayatının bütün safhalarında bizzat yaşayarak ve uygulayarak tezahür ettirmiştir. O, ortaya koyduğu değerlere samimi bir şekilde bağlanmış, onlara inanmış ve onları hayatında yaşamıştır. Bu konuda hiçbir zaman samimiyetsiz, menfaatperest ve çıkarcı bir tutum/tavır içerisinde olmamıştır. Zira O, azimle insanları İslam’a ve İslamî değerlere çağırırken kendisine yapılan çıkar dolu teklifleri hiç düşünmeden elinin tersiyle itebilmiştir

  7. Hz. Peygamber, ashabının Kur’an’a uygun önceki bazı değerlerini tamamen reddetmemiştir. Onun "Ey Sâib! Câhiliye çağında yaptığın değerli davranışlara Müslüman olduktan sonra da devam et; misafiri ağırla; yetime ikram et ve komşuna iyi davran” “İnsanların câhiliye devrinde hayırlı olanları, İslâm devrinde de hayırlıdır” gibi hadisleri, bu anlayışa örnek olarak gösterilebilir.

  8. Hz. Peygamber olumsuz değer yargılarını tespit ettiği anda hemen müdahale etmiştir. Nitekim o, EbûZerr’in annesi dolayısıyla bir kişiyi azarladığını öğrenince; “Onu annesinden dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sen kendisinde hâlâ câhiliye ahlâkı kalmış bir kimsesin" demiştir.

  9. O, sadece bu değerleri tebliğ ve tavsiye etmemiş bizzat kendi hayatında yaşayarak insanlara örnek olmuştur. • Değerleri şahsında toplayan ve onları yaşayarak ashabına gösteren Hz. Peygamber, özellikle ahlakî değerlere vurgu yapmıştır. • O, değerler eğitimini sağlarken kişisel farklılıkları, muhatabının durumunu, yer ve zamanı dikkate almıştır. • Erdemli davranışları, samimi bir şekilde insanları incitmeden, mahcup etmeden dile getirmiştir. • O, değerler eğitiminde sert ve katı olmamış, kaba davranışları düzeltirken bile nezaketi elden bırakmamıştır. • Yine O, değerler eğitiminde aceleci olmamıştır • Bir taraftan olumsuz değerleri toplumdan ayıklarken öte taraftan olumlu değerleri yerleştirmeye çalışmıştır.

  10. Müslümanların değerler bağlamında başvuracakları kaynaklar, Hz. Peygamber’in ifadesine göre, bizzat Kur’an ve kendisinin sünnetidir. Müslümanlar hangi asırda yaşarlarsa yaşasınlar, hangi devirde bulunursa bulunsunlar değerlerini oluştururken bu iki kaynağa dayanmak zorundadırlar. Biz de Saygı konusunu bu iki eşsiz kaynağa dayanarak anlatmak istiyoruz

  11. Saygı insanın taşıması gereken temel özelliklerden birisidir. Saygı insanın kendi kişiliği ile başkalarının kişiliğinin arasındaki sınırı bilip o sınırı aşmaması, kendi aleyhine dahi olsa başkasının hakkına, hukukuna özen göstermesidir. “İslam da saygı kişinin kendinden önce başkalarını, çevresini düşünmesiyle ilişkilendirilir. İslam’a baktığımızda Saygı’nın bir çok yönden ele alındığını görüyoruz.

  12. Aileye Saygı Büyüklerine Saygı Öğretmenlere Saygı İnsan haklarına duyulması gereken saygı(Kul hakkına saygı) iletişimde Saygı Farklılıklara Saygı

  13. 1- İnsan haklarIna duyulması gereken saygı(Kul hakkına saygı) Kul hakkı, bir toplumda yaşayan insanların sahip olduğu haklardır. Yaşama, sağlık,eğitim, özel yaşamın gizliliği vb haklara her insan sahiptir.İnsanlar birbirlerinin bu haklarına saygılı olmak, söz ve davranışlarıyla onlara zarar vermemek zorundadır. İslam’da Kul hakkı çok önemlidir çünkü Allah ile olan ilişkilerimizde yaptığımız hataları Allah dilerse affeder ancak kul hakkını Allah affetmez ancak hakkına girdiğimiz kişi dilerse bağışlar.

  14. Hz. Muhammed bir hadisinde kul hakkı ile ilgili bizi şöyle uyarmıştır: Birisinin hakkını alan kimse ölmeden önce onunla helalleşsin. Paranın, malın geçmeyeceği kıyamet gününe üzerinde kul hakkı bulunarak gitmesin yine Hz. Muhammed şöyle buyuruyor: Benim ümmetim içinden müflis (iflas edip herşeyini kaybetmiş) kişi şudur: Ahirette Allahın huzuruna namaz, oruç, zekat gibi ibadetlerini yerine getirmiş olarak gelmekle birlikte bu kişi öyle (günahlarla da) gelir ki kimine sövüp saymış, kiminin kanını dökmüş, kiminin malını yemiş, kimine iftira etmiştir. İşte bu durumda onun ibadetlerinden elde ettiği sevaplardan alınıp hakkını ihlal ettiği kimselere dağıtılır. Eğer sevapları bu hakları ödemeye yetmezse hak sahiplerinin günahlarından alınıp hak yiyenin günahlarına eklenir. Böylece (sevapları elinden gitmiş, günahları daha da artmış bir kişi olarak) cehenneme atılır. Müslim Birr59

  15. Rivayet edildiğine göre, Hz. Ömer gece Medine’de durumu kontrol için gezerken evlerin birinden şarkı söyleyen bir erkek sesi işitmiş, bunun üzerine evin duvarından atlayıp içeri girmişti. Evin içinde şarkı söyleyen erkeğin yanında bir de kadın ve şarap vardı. Hz. Ömer adama bakarak şöyle dedi: -“Ey Allah düşmanı! Sen günah işleyeceksin de Allah senin durumunu gizleyecek mi sandın? Bunun üzerine adam dedi ki: -“Acele etme ey müminlerin emiri! Ben yalnız bir günah işledim. Sen ise üç hususta Allah’a karşı geldin. Allah, “tecessüs yapmayın (başkalarının gizli ayıp hallerini araştırmayın)”buyururken sen tecessüs yaptın; Allah, “Evlere kapılarından girin” buyurduğu halde sen duvardan atladın; Allah, “Kendi eviniz dışındaki evlere izin almadın ve sahiplerine selam vermeden girmeyin”buyurmuşken sen izinsiz girdin”. Bunun üzerine adamı haklı bulan Hz. Ömer şöyle dedi: -“Seni affedersem sen de beni affeder misin?”. Böylece birbirlerini affetmişlerdi.

  16. Hz. Muhammed; Kötü kokan gömleğini elindeki asa ile karnına dürterek çıkarmasını istediği Sevâd'ın bu dürtmeye kısas istemesini derhal karnını açarak ashabına küçücük meselelerde bile örnek oluyor, hak sahibine hakkını teslim ediyordu. Vefatına yakın insanları toplayarak, "İşte sırtım! Sırtına vurduğum kısas yapsın. Malını aldığım işte malım, içinden hakkını alsın.hakaret etmiş isem işte şerefim intikamını alsın. Kimse benden bir itiraz gelecek diye de çekinmesin.” Diyerek kul hakkına olan saygıyı öncelikle kendi yaşantısında gösteriyordu.

  17. 2. Büyüklerine Saygı Büyüklerimiz, yılların birikimi ile birçok bilgi ve tecrübeye sahiptirler. • Onların öğütlerine önem verip, bilgilerine saygı göstermeliyiz. • Dinî bayramlarda ziyaretlerine gidip, onların hayır dualarını almalıyız. • Hasta olduklarında ziyaret etmeli geçmiş olsun dileklerimizi iletmeliyiz. • Otobüs, tren, vapur gibi toplu ulaşım araçlarında onlara yer vermeli, cadde geçişlerinde onlara yardımcı olmalıyız.

  18. Çocukluk ve gençlik yıllarında kimse Hz. Muhammed’den saygısız bir davranış görmedi. Dedesini, amcalarını ve akrabalarını sever, onlara saygıda kusur etmezdi. Sevgi ve saygısını davranışlarıyla gösterirdi.

  19. Peygamberimiz yalnız akrabadan olan büyüklere değil, yaşça büyük olanlara, yaşından dolayı saygı göstermeyi emretmiştir. Bir keresinde Peygamberimizi görmeye yaşlı bir adam gelmişti. Orada bulunan topluluk, yaşlı adama yer vermede gecikti. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” • Yaşları küçük olanlar, zamanla büyüyecek ve toplumun büyükleri olacaklardır. Yarın büyük olduğu için saygı görmek isteyenler, bugünden büyüklerine saygı göstermelidirler. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Bir genç, yaşından dolayı bir ihtiyara saygı gösterirse Yüce Allah o gence, yaşlandığı zaman saygı gösterecek kimseleri mutlaka var eder.”

  20. 3. Aileye saygı Hz. Muhammed ailesine karşı her zaman saygılı davranmıştır. Güzel söz ve davranışlarıyla onlara hep mutluluk vermiştir.Hiçbir zaman kırıcı olmamıştır.

  21. Peygamberimize yıllarca hizmet eden Enes bin Malik şöyle demiştir: "Ben Peygamberimiz kadar ailesine ve çocuklarına merhametli olan başka hiç kimse görmedim.“ • Peygamberimiz aile halkından hiç kimseyi dövmez, azarlamaz, kötü söz söylemezdi. Onlarla sohbet eder, zaman zaman şakalaşırdı.Peygamberimizin aile halkı da onu küçük düşürecek davranışlarda bulunmaz, iyilikseverlik,hoşgörü, yardımlaşma konularında çevresindekilere örnek olurlardı.

  22. Anne baba ve büyüklerimiz bizim varlığımızın sebebidir. Onlar bizim en kıymetli varlıklarımızdır. Bizi dünyaya getiren, besleyip büyüten anne ve babamızdır. Anne ve babamızın, üzerimizde sayılamayacak kadar çok hakları vardır. Dinimizde Allah‟a kulluktan sonra en önemli görevlerin başında anne ve babaya saygı göstermek ve onlara iyilik etmek gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de İsra Suresinin 23. ve 24. ayetlerinde Allah şöyle demektedir: "Rabbiniz sadece kendisine kulluk etmenizi, anne ve babanıza iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf! bile deme. Onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerine kanat ger ve Rabbim! küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara öyle rahmet et diyerek dua et."

  23. Allah Resûlü anne hakkına çok büyük önem vermiştir. Nitekim, “İnsanlardan en çok ilgilenmem gereken kimdir diye soran kimseye, “Annendir” diye cevap vermiş ve bunu üç kere tekrarlamıştır. Dördüncüde ise “Babandır” demiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), ayrıca cihada çıkmak için izin istemeye gelen sahabeye “Annenin yanından ayrılma, çünkü Cennet onun ayakları altındadır”buyurarak anneleri taltif etmiştir.

  24. Hz. Peygamber çok küçük yaşta kaybettiği annesini hiç unutmamış, onun yokluğunu her zaman yüreğinde hissetmişti. Hz. Peygamber Hudeybiye Umresi’nde Mekke’ye giderken Ebvâ’ya uğrayıp annesinin kabrini ziyaret etti. Ziyaret esnasında kabri eliyle düzeltti; annesinin üzerine olan ilgi ve şefkatini hatırlayarak kabrin yanında ağladı. Allah Resûlünün ağladığını gören Müslümanlar da ağladılar. Bu sırada, niçin ağladığını soranlara, Hz. Peygamber; “Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım da ağladım” cevabını verdi.

  25. Allah Resûlü sütannesi Halime Hatun’a karşı da çok saygı ve hürmet göstermiş, her fırsatta iyilik ve ikramda bulunmuştur. Halime Hatun bir gün, Peygamber Efendimizin huzuruna gelmişti. Hz. Peygamber hemen ayağa kalktı:“Anneciğim! Anneciğim!” diye hürmet gösterdi, hırkasını sererek oturttu. Halime Hatun, yine bir gün Mekke’ye geldiğinde Hz. Peygambere büyük bir kıtlık geçirmekte olduklarını söylemişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber Halime Hatun’a kırk koyun ile binip gitmek ve yüklerini taşımak için bir deve vermişti.

  26. Sevgili Peygamberimiz de bir sözünde şöyle buyurmaktadır. "Ana ve babanıza iyilik edin ve ihsanda bulunun ki çocuklarınız da size itaat etsin ve saygı göstersin." Peygamberimiz anne babaya iyilik etmeyi sevap kazandıran en hayırlı işlerden biri saymıştır. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Üç dua kabul edilir: haksızlığa uğramış mazlumun duası, misafirin duası ve babanın çocuklarına duası.”

  27. Aile içindeki diğer büyüklere de saygılı davranmamız gerekir. Ağabeyimiz, ablamız en yakın büyüklerimizdir. Amca, dayı, hala, teyze anneanne dede ve diğer akrabalarımız saygı göstermemiz gereken kimselerdir. Peygamberimiz, kendisi doğmadan vefat ettiği için babasını hiç görmemişti. O, yetişmesinde büyük emeği olan dedesi Abdülmuttalip’i, amcası Ebu Talip’i her zaman hayırla anardı. O, amcaları Hz. Hamza ve Hz.Abbas’a daima saygı gösterirdi. Süt kardeşi Abdullah gelince de ayağa kalkmış ve onu kendi elbisesinin üzerine oturtmuştur.Yine Hevazin esirleri arasında getirilen süt kardeşi Şeyma’ya da ikramda bulunmuş, onunla ilgilenmiş ve kavmine dönerken değişik hediyeler vererek uğurlamıştır.

  28. Cenabı Allah Kuran’da sadece davranışlarımızda değil dualarımızda da anne ve babalarımızı unutmamamız gerektiğini söyler. “Ey Rabbimiz! İnsanların hesaba çekileceği kıyamet gününde beni, annemi, babamı ve bütün müminleri bağışla.”

  29. 4. ÖĞRETMENLERE SAYGI “Ümmetimin alimlerine tazim ve hürmet ediniz. Zira onlar yeryüzünün yıldızlarıdır.”

  30. Az uyuyan, çok okuyan, her öğün tek çeşit yemek yiyen, ağaçtan tabak kullanan, dünyevi lezzetlerden hoşlanmayan Yavuz Sultan Selim, veli ve alim insanların yanına girdiği zaman büyük bir saygı ve edep gösterirdi. Devrin alimlerinden Şam’da yetişen Muhammed BedahşiHz.’ni Ziyaretinde hiç konuşmamış, sadece dinlemiş sonrada huzurdan öylece ayrılmış. Beraberinde bulunan devlet ricali bir padişah olan Yavuz’un haline şaşırmış: “Sultanım! Sadece dinlediniz bir kelam bile etmediniz.” diye sormuşlar. Yavuz: “Büyük evliyaullahın meclisinde, onlar konuşurken, başkasının konuşması, -velev ki cihan padişahı da olsa- uygun düşmez. Biz sultan da olsak böyle manevi sultanların himmetine muhtacız”. Demiştir.

  31. Atimin Çamuru Yavuz Sultan Selim han devrin meşhur alimlerinden kemal paşa zade ile mısır seferi dönüşünde yan yana at üstünde sohbet ederek gidiyorlardı. Birden Kemal Paşa zadenin atı ürktü ve atının ayağından fırlayan çamurlar Yavuz’un kaftanını çamura boyadı. Kemal paşa üzüldü, rengi atıp benzi sarardı. Celalli padişahın kızacağını zannetti. Nedimeler padişahın kaftanını temizlemeye kalkışınca “bırakın, temizlemeyin” dedi ve alime dönerek mütebessim bir çehre ile “Ulemanın atının ayağından sıçrayıp bizi boyayan çamur, bizim için şereftir, mübarektir. Bu çamurlu kaftanı ben ölünce sandukamın üzerine kapatın” buyurmuştur.

  32. Kanuni Sultan Süleyman, Süleymaniye Camiinin temel atma töreninde devrin büyük alimi Şeyhülislam Eub’sSuud Efendiyi ileri sürerek “O bu işe benden daha layıktır” diyerek temel taşını ona koydurmuştur. Caminin yapımı bitince anahtarı padişaha teslime gelen Mimar Sinan’a “Bu camii şerifi sen yaptın kapıları ibadete açmakta senin hakkındır.” demiştir.

  33. 29 Mayıs 1453 sabahı son hücum emri ile birlikte İstanbul Osmanlı'ya teslim olmuştu. Fatih, hocası Akşemsettin Hazretleri ile birlikte, coşkulu bir törenle İstanbul'a giriyordu. Bizans halkı ve kadınlar yollara dökülmüş, genç Fatih'i selamlıyor, üzerine çiçekler atarak onu tebrik ediyorlardı. Hatta Fatih İstanbul'a girerken, yer yer Bizans halkı öndeki "Akşemsettin"i padişah zannediyor, Akşemsettin "hükümdar arkada" işaretini yapınca, Fatih de edep, terbiye ve inceliği ile, şöyle karşılık veriyordu: "Evet, hükümdar benim, lâkin o da benim Hocam'dır!"

  34. Fatih Sultan Mehmet, bir gün veziri Mahmut Paşa'yı yanına alarak hocası Akşemseddin'i ziyarete gitmişti. Akşemseddin, Padişah içeri girdiği halde ayağa kalkmamıştı.Bir süre geçtikten sonra Akşemseddin, Fatih'in huzuruna gitti. Padişahın yanında Mahmut paşa'da bulunuyordu. Fatih hemen ayağa kalkarak hocasına yer gösterdi. İki olayı kıyaslayan Mahmut Paşa dayanamayıp sordu: Hünkârım, hocanız geldiğinde siz ayağa kalktınız. Hâlbuki siz onun yanına gittiğinizde o ayağa kalkmaz. Sebebi ne ola? Fatih şöyle cevap verdi: - Hocam Akşemseddin'e saygı göstermemek elimde değil. O yanıma geldiğinde gayri ihtiyari bir heyecan kaplar ve farkında olmadan kendimi ayakta bulurum. O ise, ilmin izzetini korumak için bana ayağa kalkmaz, buyurdu.

  35. Peygamberimizin arkadaşlarından EbûHureyre (r.a.), hemen hemen peygamberimizden hiç ayrılmayan bir sahabi idi. O, peygamberimizle bulunduğu sürece, ilim öğrenir, peygamberimizin sözlerine dikkat ederek onları ezberlerdi. Bu sahabi, bir gün Medine'de sokağa çıktı. Halk sokakta dolaşıyordu. Onlara şöyle seslendi: -Peygamberimizin mirası bölüşülüyor, siz ise burada vakit geçiriyorsunuz, gidip o mirastan payınızı alsanız ya? Deyince, halk: -Nerede bölüşülüyor? Diye sorarlar. EbûHureyre (r.a.): -Mescidde bölüşülüyor, diye cevap verir. Halk koşarak mescide gider, sonra geri dönerler. EbûHureyre (r.a.) onların geri geldiklerini görünce, sorar: -Ne oldu? Onlar cevap verir: -Biz mescide gittik, ama sizin söylediğiniz gibi orada taksim edilen herhangi bir şey görmedik, derler. EbûHureyre tekrar sorar: - Siz mescidde hiç kimse görmediniz mi? Der. Onlar: - Evet, bazı kimseler gördük, bir kısmı namaz kılıyor, bir kısmı Kur'an okuyor, bir kısmı da helâl ve haram gibi konuları tartışıyordu, derler. Bunun üzerine EbûHureyreradıyallahuanh: -Yazıklar olsun size, işte o, peygamberin mirasıdır, der.(15) Evet, alim yaşadığı sürece çevresini aydınlatarak, bu tavrı ile Allah'ın rızasını kazanacağı gibi, yetiştirdiği öğrenciler ve bıraktığı yazılı eserlerle öldükten sonra da amel defterinin kapanmamasını sağlar.

  36. 5. İletişimde saygi Hz. Muhammed (s.a.v.) bir peygamber olarak Allah’ın insana verdiği değerin elbette farkındaydı. Bu yüzden hiçbir insanı küçümsemezdi. Bu sebeple konuşan kişinin sözünü asla kesmez, kendisi birine hitap ettiği zaman doğrudan ona yönelir, onun yüzüne bakarak konuşurdu.

  37. Hz. Muhammed (s.a.v); • Yürürken sahabilerinin gerisinde yürürdü. • RasûlullahAleyhisselâm lüzumsuz yere konuşmazdı. • Söze başlarken de sözü bitirirken de Allah’ın ismini anardı. • Çarşı ve pazarlarda bağırıp çağırmaz, kötülüğü kötülükle karşılamazdı. • Kızdığı zaman kızgınlıktan hemen vazgeçer ve kızgınlığını belli etmezdi. • Kendi şahsı için asla kızmaz ve öç almazdı

  38. Hz. Âişe diyor ki: Bir gün Allah Rasûlü odama girdi, kıbleye döndü ve ellerini açarak şöyle dua etti: “Allahım! Ben bir beşerim, şayet kullarından birini üzüp incitmişsem, beni bu yüzden cezalandırma.” • Peygamberimize yakınlığıyla bilinen Enes b. Mâlik anlatıyor: “Allah Rasûlüne on yıl hizmet ettim, bana hiç öf demedi. Yaptığım bir şey için “bunu niye yaptın?” yapmadığım bir şey için de “bunu niye yapmadın?” demedi.” Çünkü O, yine Enes b. Mâlik’in ifadesiyle, insanların en güzel ahlaklısı idi.

  39. Peygamberimiz, Toplumda hasta olanları ziyaret eder, onların şifa bulması için Allah’a dua ederdi. Komşularına eziyet etmez, onlara her konuda yardımcı olurdu. Kendisi için istediğini başkaları için de isterdi. Kendisi için uzaklardan gelenleri ağırlar, onlara yakınlık gösterirdi.

  40. Söylenenleri dikkatle dinler, muhatabı ayrılmadıkça yüzünü ondan çevirmezdi. Enes b. MâlikPeygamberimiz’in bu özelliğini şöyle ifade eder: “Hz. Peygamber biriyle karşılaşıp konuşmaya başlayınca o zat yüzünü çevirmedikçe o kimseden yüzünü çevirmezdi. Biri ile karşılaşıp da elini tutunca, adam elini bırakmadıkça, elini çekmezdi. Ashabı ile otururken ayaklarını asla uzatmazdı.”

  41. Peygamberimiz (sas), ashabının dertleriyle ilgilenir, onlardan yakın ilgisini esirgemezdi.Resûlullah, yardım ederken bile muhatabını rencide edecek, üzecek ve minnet altında bırakacak en küçük bir tavırda bulunmamıştır. Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kim bir müslümanın dünyadaki sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalmış birine kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir müslümanın kusurunu gizlerse, Allah da onun dünya ve ahiretteki kusurlarını örter. Kul, din kardeşine yardımcı olduğu müddetçe Allah da ona yardımcı olmaya devam eder.”

  42. Peygamber Efendimiz sürekli güleryüzlü idi. O, hiç kahkaha atıp gülmemişti. Abdullah b. Hâris: “Resûlullah’tan daha çok tebessüm eden O’nun kadar güleç yüzlü hiçbir kimseyi görmedim.” diyerek bu hususu anlatır. • Cerir b. Abdullah da şöyle demiştir: “Resûlullah (s.a.v.) müslüman olduğum günden beri beni yanına girmekten men etmedi. Beni görüp yüzüme karşı tebessüm etmediği de olmadı.” “Kardeşinin yüzüne gülümsemenden ötürü sana sadaka sevabı verilir.” “İyiliğin hiçbir çeşidini sakın küçümseme. Hatta kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa.” Mübarek sözleri de Efendimiz’e aittir.

  43. İnsanlara ilgi göstermenin, onlara önem ve değer vermenin en kolay fakat en etkili yolu selam vermektir. “Allah katında en makbul insan, karşılaşmada selama önce davranandır.” buyurarak konuşmaya selamla başlamayı tavsiye eden Peygamberimiz karşılaştığı insanlara selam verirdi. Çocuklara ve kadınlara da selam vermiştir. “Selam, Allah’ın isimlerinden biridir. Onu yeryüzüne koymuştur. O halde onu aranızda yayınız.” buyurarak selamın önemine dikkat çekmiş ve “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de olgun mümin olamazsınız. Size yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız.” diyerek de selamlaşmanın toplum içerisindeki fertleri birbiriyle kaynaştırıp, birbirlerine karşı merhamet, şefkat ve sevgi duygularını geliştireceğine işaret etmiştir.

  44. Peygamberimiz hasta ziyaretine önem verirdi. Sahabe-i Kiram’ın büyük küçük hepsiyle ilgilenir, durumlarını sorar ve hasta olanları ziyaret ederdi. Hasta ziyaretinde kadın, erkek ve çocuk ayrımı yapmazdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) hastalandığı zaman torunu Ümame’yi ziyaret etmiş ve gözlerinden yaşlar akmıştı. Ağlamasını yadırgayan bir sahabîye de, “Bu bir rahmettir ki, Allah onu kullarından dilediğinin kalbine koyar. Allah ancak kullarından merhametli olan kimselere merhamet eder” diye cevap vermiştir. Ümmetine de hasta ziyaretlerinde moral vermeyi tavsiye etmiştir.

  45. Peygamberimiz hediyeleşme üzerinde ısrarla durmuştur. Hediyeleşmenin sevgiyi artırdığına dikkat çeken Peygamberimiz (sav) hem hediye alır hem de karşılığında bir şeyler hediye ederdi. Hediyeleşmenin insanları nasıl birbirine yaklaştırıp sevdirdiğini anlatmak için de: “Hediyeleşiniz; zira hediye, kalbdeki kin ve nefreti yok eder” buyurmuştur. Verilen hediyenin küçük görülmemesini ve kabul edilmesini istemiştir. • Peygamberimiz hediyeye mutlaka karşılık verilmesini tavsiye etmiştir: “Kime bir hediye gelirse, karşılıkta bulunsun. Verecek bir şeyi olmazsa senâda bulunsun. Kim senâda bulunursa teşekkür etmiş olur. Kim de (senâ etmez) ketmederse nankörlük etmiş olur”

  46. 6. FARKLILIKLARA SAYGI Hz. Muhammed insanlara değer verirdi. O, insanların ırkına, rengine, cinsiyetine makam ve mevkisine, zenginlik ve fakirliğine bakmaksızın onlara insan oldukları için değer verirdi. “İnsanlar Âdem’in oğullarıdır. Âdem’i de Allah topraktan yaratmıştır.” diyerek temelde insanlar arasında bir farkın olmadığını vurgulamıştır. Hz. Peygamber, herkese eşit davranır, sevgi ve saygıyla yaklaşırdı. Farklı görüşte olanların düşüncelerini dinler, insanların sorunlarını önemser, sevinç ve üzüntülerini paylaşarak herkese değer verdiğini gösterirdi.

  47. Ebu Zer ile Bilal bir konuda anlaşamamış ve Ebu Zer, Bilal’a: “–Kara kadının oğlu sen de.” demişti. Bilal onun bu sözünden alınmış ve durumu Hz. Muhammed’e (s.a.v.) bildirmişti. Peygamberimiz Ebu Zer’i çağırarak ona: “–Sende cahiliye adetlerinden biri mi var?” diyerek onun yaptığı bu davranışı onaylamamıştı. Ebu Zer söylediğine bin pişman olmuş, hemen yüzünü yere yapıştırıp: “–Allah’a yemin ederim ki Bilal ya hakkını helal edinceye ya da yüzüme basıp geçinceye kadar buradan kalkmayacağım” demiştir. Olay daha sonra tatlıya bağlanıp kapanmıştır.

  48. Hz. Muhammed, insanları ayrım yapmaksızın sever ve onlara değer verirdi. Bu konu ile ilgili şu örnek dikkat çekicidir. Mekke’de müşriklerin zengin ve ileri gelenleri Hz. Muhammed’e gelerek, "Biz senin yanına geldiğimizde, fakir ve zavallı insanları huzurundan kov. Biz o insanlarla bir arada olmaktan hoşlanmamaktayız. Çünkü biz, büyük ve zengin kimseleriz." dediler. O, bu durumu kabul etmeyince, tekliflerini biraz daha hafifletip "Hiç olmazsa biz senin yanına geldiğimizde, fakir ve zavallı kimseler kalkıp gitseler." dediler. Bunun üzerine şu ayet indi: "Sabah akşam, Rablerinin rızasını dileyerek ona yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden olma." (Enam 52)

  49. Fakir-zengin,efendi -köle, büyük-küçük, zenci- beyaz, kadın-erkek, onun gözünde herkes eşitti. Mescidinebi’yi süpüren zenci bir kadın vardı. Hz. Peygamber, bir ara göremeyince ashabına o kadını sordu. Arkadaşları öldüğünü haber verince, peygamberimiz, "Bana haber vermeniz gerekmez miydi?" diye sitemde bulundu. Ashab, olayı çok fazla önemsememişti. Peygamberimiz hemen "Bana kabrini gösterin" dedi. Gidip, kabri yanında namaz kılıp o kadın için dua etti. (Buhari 23 Cenaiz 66) Bu insanın yoksul, siyah ve hiç kimsenin tanımadığı birisi oluşu, onun için önemli değildi. Herkese aynı sevgiyi ve saygıyı gösterip, değer verirdi.

  50. Değerler eğitiminin bir parçası olan saygı eğitiminde kur’an ve sünnete dayalı bir metod takip etmemiz gerekecektir. Mü’minler için Hz. Peygamber, değerler konusunda güzel bir örnektir. “Şüphesiz Allah'ı ve âhiret gününü arzulayan ve Allah'ı çokça zikredenler için, Allah’ın Resulünde pek güzel bir örnek vardır” ayetinden anlaşıldığına göre, Hz. Peygamberi göz ardı ederek değerleri yaşamaya kalkışmak doğru bir yaklaşım değildir. Diğer taraftan değerler konusunda Hz. Peygamber’in örnek alınması, Kur’anî değerlerin de yaşanılması anlamına gelmektedir. Zira Hz. Aişe kendisine yöneltilen bir soruya cevap verirken, Hz. Peygamber’in ahlakının Kur’an ahlakı olduğunu söylemiştir.

More Related