1 / 43

Hüsnü Çeşmeci

ZENGİNLEŞMEK. Hazırlayan. Hüsnü Çeşmeci. Gerek ülkemizde ve gerekse Müslümanların yoğun bulunduğu coğrafyada fakirliğin yaygın olduğunu görmekteyiz. Bunun sebebi; Müslümanların (açık – gizli) “ BİR LOKMA BİR HIRKA YETER ” görüşünde olmaları mı, yoksa başka sebepleri mi var?. NİÇİN BU

modesty
Télécharger la présentation

Hüsnü Çeşmeci

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. ZENGİNLEŞMEK Hazırlayan Hüsnü Çeşmeci

  2. Gerek ülkemizde ve gerekse Müslümanların yoğun bulunduğu coğrafyada fakirliğin yaygın olduğunu görmekteyiz. Bunun sebebi; Müslümanların (açık – gizli) “BİR LOKMA BİR HIRKA YETER” görüşünde olmaları mı, yoksa başka sebepleri mi var? NİÇİN BU KONU SEÇİLDİ? BİRLİKTE YORUMLAYALIM...

  3. Köyün zengin mi zengin ağası, yaşlandıkça ölümden daha fazla korkar olmuş… Bir gün yardımcısını çağırarak bu korkusuna çare bulmasını istemiş… Yardımcısı; - Ağam hepimiz öleceğiz, buna çare yok; ancak, mezardaki ilk gece çok önemli; onu rahat atlatırsanız gerisi kolay. - Bunu nasıl sağlarız? - Ağam! Siz çok zenginsiniz; bir fakir bulalım ve sizinle birlikte bir geceliğine onu da yanınıza gömelim; sorgu melekleri ona da zaman ayırır; siz rahat edersiniz. - Tamam; gönüllü birini bul, paramın yarısı onun olsun. BİR HİKAYE Köye “tellal” çıkarırlar. - Ey ahali!.. Duyduk duymadık demeyin! Ağadan sizlere haber var!.. Kim ki ağayla bir geceliğine gömülür, ağanın parasının yarısı onun… Köyün en fakiri olan “oduncu” ilanı duyunca düşünmeye başlar: “Sadece bir gece, hem ne kaybederim ki; sonrası bir elim yağda, bir elim balda olacak...” Bu düşüncelerle ağanın yanına gider ve teklifi kabul ettiğini söyler.

  4. SÖZLEŞME “Ağa ölünce oduncuda yanına gömülecek, ertesi sabah oduncu mezardan çıkarılacak ve ağanın parasının yarısı oduncuya verilecek.” Ağa, oduncu ile şahitler huzurunda yazılı bir anlaşma yapar. Aradan aylar geçer… Ağanın adamları bir gün oduncunun kapısını çalar… - Haydi gidiyoruz… - Nereye? - Ağa öldü, mezarlığa… BİR HİKAYE (devamı) Oduncu korkusundan “hayır” dese de onu da gömerler… Sorgu melekleri gelir bir ağaya bir de oduncuya bakarlar ve aralarında konuşurlar: “Şu çok zengine, şu da çok fakire benziyor. Zenginin hesabı uzun sürer; fakiri aradan çıkaralım.” - Sen ne iş yaparsın? - Ben oduncuyum; bir “urganım” var; onunla ormana giderim, (vallahi billâhi yaş ağaç kesmem) sadece kuru odunlardan toplarım. Onları urgana sarar, pazara getirir, üç beş kuruşa satarım… Zar zor karnımı doyuruyorum.

  5. - Başka neyin var? - Urgandan başka hiçbir şeyim yok. - Urgana nasıl sahip oldun? - Satın aldım. - Kaç paraya aldın? - Hatırlayamıyorum. - Önemli değil biz sana hatırlatırız; gelelim o parayı nasıl kazandığına… BİR HİKAYE (devamı) Sabah olup mezar açıldığında; oduncu kan ter içinde çukurdan fırlar ve dağa doğru koşmaya başlar. Çukurun etrafında bekleşenler oduncunun kaçarken; “Zenginliğine başlarım; bir urganın bile hesabını veremedim.” Diye bağırdığını duyarlar… BU HİKAYENİN MANTIĞI BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR?

  6. BOŞ KAFA ● Hayatını boş işlerle geçirip beynini çalıştırmayanlar, kendilerine gelen yeni bilgileri değerlendirip “yeni sentez”ler yapamazlar. ●Boş kafanın mantık geliştirmesi söz konusu olmadığından “yeni bir yol”da oluşmaz. ● Böyleleri sadece fiziksel yaşar... VAHYİN BESLEDİĞİ MANTIK DERVİŞ MANTIĞI BOŞ KAFANIN MANTIĞI HANGİ MANTIK, "HANGİ YOLLARI" AÇAR? Beyin, dışardan gelen bilgileri (önceden edindikleriyle kıyaslayarak) yeni mantık (yeni fikirler) geliştirir. Yeni fikir, onun eylemini şekillendirir.

  7. STATÜKO: (En kısa ifadesiyle) Mevcutla yetinmek. HİKAYENİN SON PARAGRAFINDAN HAREKETLE: Bazı insanlar bu hikayeden “statükocu olmanın daha doğru bir yol olduğu” sonucunu çıkarabilir. Bunun bir diğer ifadesi: “Ebedi ahiret hayatı yanında, dünya hayatı nedir ki; hayata boş vermek gerekir. Çünkü, ne kadar çok çalışırsan o kadar çok hata yapar ve bunun hesabını da veremezsin; bir lokma - bir hırka yeter…” demektir. DERVİŞ MANTIĞI Bir mantık sahibine "yan gel yat" diyorsa, vay o kişinin ve toplumun haline… ● Niçin çalışasın ki diyen (statükocu) bir mantık; insanın bilgi - teknoloji üretmesine, değişimine, gelişimine, (sonuçta içinde bulunduğu toplumun) zenginliğine engeldir… ● Bir insanın “zenginliği” tehlikeli görmesi; “birileri beni beslesin” beklentisi doğurur ki, bu daha tehlikelidir. Vermek bir yana, elimizdekini bile almaya çalışanların bol olduğu dünyada "statükocu olmak" büyük hatadır.

  8. ● Geçmiş ve gelecekteki tüm insanların “dünya hayatını doğru yaşayarak ahirete hazırlanmaları” için; Yüce Allah’ın, vahiyle koyduğu kuralların (dinin) tümünün genel adı. ● Bir diğer ifade ile; Hz. Adem’den başlayıp Hz. Muhammed (sav) ile sonlanan peygamberler zinciriyle insanlığa tebliğ edilen “semavi dinlerin” hepsinin ortak adı. İSLAM NEDİR? VAHYİN BESLEDİĞİ MANTIK Anlıyoruz ki; Yüce Allah, kullarını başıboş bırakmamış; insanlar yoldan çıktıkça, onlara "yeni yol haritaları" vererek, doğru yolda kalmalarının fırsatını tanımıştır... İnsan yine de nankör. 1 ● Yüce Allah’ın, vahiyle insanlığa gönderdiği “Kur’an’ın içeriğinin tümünü kayıtsız - şartsız kabul eden” kişidir. ● Yani; Yaratıcı, yaratılan, peygamber, din, dünya hayatı, kıyamet, ahiret hayatı, insan - insan ilişkileri, insan - doğa ilişkileri, görünmezler,…….. ve diğerlerini; Kur’an’ın tanımladığı şekliyle kabul edip, hayatını buna göre tanzim etmeyi taahhüt eden kişidir. (ÖNCE TANIMLAR) MÜSLÜMAN KİMDİR?

  9. Kur'an İslam'ı, farklı zaman ve mekanda kuralları değişmeyen bir dindir. Müslüman, hangi yüzyılda ve hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın, bu kuralları kabullenmiş kişidir.

  10. ● Yüce Allah, yarattığı insan ruhuna kullanması için (mükemmel özelliklere sahip) vücut vermiş; dünyayı (onun yaşayabileceği şekilde) donatmış; kainatı da onun kullanımına açmıştır. Özetle; insanın yaşayabilmesi için tüm alt yapı (nimetler) hazırlanmıştır. ● Yüce Allah, insanlığa vahiy yoluyla seslenerek; “insanın niçin yaratıldığını; dünya hayatının onun için imtihan yeri olduğunu; hayatının cennet/cehennemde ebedi devam edeceğini; insanın ‘yaşam tarzını’ vahye uygun seçmesinin kendisi için daha doğru olacağını” bildirmiştir. ● İnsan vahiyle gelen bilgileri anlayabilecek, (+/-) tepki verebilecek özelliklere (akıl, nefis, kabul, inkâr, his, duygu, korku, sevgi ve diğerlerine) sahip kılınmıştır. Bu özelliklerin tamamı sadece insanda vardır ve bu sebeple insan (tercihlerinden – hayat tarzından) “sorumlu” kılınmıştır. MÜSLÜMANIN MANTIĞINI BESLEYEN TEMEL BİLGİLER VAHYİN BESLEDİĞİ MANTIK 2 "Ahirette insan, bedenini nasıl yıprattığından sorguya çekilmedikçe, Allah’ın divanından ayrılamaz." (Hadis)

  11. KÂİNATIN SAHİBİ YÜCE ALLAH, VAHİY YOLUYLA İNSANA SESLENİYOR. “Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O'nundur." Kur'an 20/6 “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Kur'an 51/56 “Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir.... Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir." Kur'an 3/185 “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir." Kur'an 41/46 ANLIYORUZ Kİ; "İNSAN BOŞUNA YARATILMAMIŞ, BAŞIBOŞ DA BIRAKILMAMIŞ".

  12. SON PEYGAMBER Hz. MUHAMMED (sav) MÜSLÜMANLARA SESLENİYOR “Çalışınız, herkes yaradılış gayesine uygun biçimde donatılmıştır.” “İlim talep etmek her Müslüman’a farzdır.” “İki günü birbirine denk olanlar aldanmıştır.” “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydası olandır.” “Hiçbir kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.” “Çalışıp kazanan Allah’ın dostudur.” “Allah’ım! Tembellikten sana sığınırım.” ANLIYORUZ Kİ; "ÇALIŞMAK, DİNİ BİR YÜKÜMLÜLÜKTÜR".

  13. ● Kur’an ve sünnetten anlıyoruz ki; bir Müslüman, bedeniyle ve servetiyle ilgili ibadetlerini aksatmadan; toplumun (ailesinin, akrabasının, komşusunun,…) haklarını ihmal etmeden; sürekli çalışacaktır. ● Bu çalışma; ilim/bilim öğrenme - öğretme, teknoloji üretme,….. gibi “beyin faaliyeti” olduğu gibi; işçilik, ustalık,…. vb. “beden faaliyeti” de olabilir. ● Meşruluğu olan her çalışmanın sonucu (ne olursa olsun) bir üretimdir. Faydalı ise kullanılır; tersi ise, ibret alınır. ÜRETİCİ OLMAK Bir ürün(bilgi, fikir, hizmet, maddi şeyler,...) elde etmenin genel adı. BİR MÜSLÜMAN "ÇALIŞMAK (üretici olmak)" ZORUNDADIR. Dini açıdan tembellik “suçtur (günah)”. ÇALIŞMANIN ALTERNATİFİ TEMBELLİKTİR Sosyal açıdan tembellik “parazitliktir”. Ekonomik açıdan tembellik “fakirliktir”. Uluslar arası ilişki açısından tembellik “sömürge olmaktır”. BİR MÜSLÜMANIN ÇALIŞMA DIŞINDA ALTERNATİFİ YOKTUR.

  14. DÜNYADA Batılı insan (sadece nefsi için olsa da) çalışıyor. Bilgiyi, teknolojiyi onlar üretiyor; bunun doğal sonucu olarak da bireysel ve toplumsal olarak zenginleşiyorlar…Örnek: ABD’li Bill Gates, “bilgisayar programı yapan” şirketi ile elde ettiği yıllık gelir, 140 ülkenin her birinin bütçesinden fazladır ve dünyanın en zengin adamıdır. Dünyanın en zengin 500 kişisinin tamamına yakını da yine ABD’li. Toplum olarak ise; fert başına düşen milli gelirleriyle bizden kat kat daha zenginler…Çalışan kazanıyor. BİZDE Dünyanın en kıymetli coğrafyasında yaşayan bizler, arkamızda 600 yıllık tek süper güç olmanın birikimini de taşıyoruz… Yaklaşık 100 yıldır da yeni arayışlar içindeyiz…Dün eyaletimiz olan Yunanistan bugün milli gelir olarak bizi solladı geçti… Ne oldu da ekonomik durumumuz (batı insanıyla kıyaslanınca) yürekler acısı hale geldi?… Sanki “yarı sömürge ülke” insanları gibiyiz… Daha vahimi; bu durum içimize sinmiş olmalı ki, kitlesel hiçbir tepkimiz (çözüm arayışımız) yok… VERİMLİ ÇALIŞAMIYORUZ, ÜRETEMİYORUZ...

  15. EVET!.. HEM DE BAŞKALARINDA OLMADIĞI KADAR ÇOK… NASIL MI? “Devletimiz” dediğimiz organizasyon (ABD gibi iki yüz yıllık değil) sadece Anadolu’da bin yıllık yönetim tecrübesine sahip. Çeşitliliği ve birikimi bakımından bizim kadar “kültür zengini” olan başka ülke yok. İnsan kaynağımız; genç, zeki ve önemli oranda eğitimlidir. BİZDE ÜRETİM İÇİN GEREKLİ ALTYAPI VAR MI? Bu ülke, “son dine inanmanın avantajına sahip” insanlar ülkesidir. Dünyada ineğe tapanların olduğu unutulmamalıdır. Toprağımız, çöl veya kutup buzulu gibi değil, gayet verimlidir. Dört mevsimi yaşatan iklim özelliğimiz ve doğal suyumuz var. Japonya gibi (ham maddece) tümüyle dışa bağımlı değiliz. Bildiğimiz “yer altı - yerüstü zenginliklerimiz” üretim için bize yeter. Daha bilmediğimiz pek çok doğal zenginliklerimizin olduğuna da inanıyorum. …..... Ve diğerleri. EKSİKLİKLERİMİZ VAR MI?...

  16. KALKINMAMIZA MANİ OLARAK GÖRÜLENLER BİRİLERİNE GÖRE BANA GÖRE ● Üretimin temel girdilerinden enerji ve onun da temel maddesi ham petrol, bizim ülkemizde bol miktarda bulunmuyor. ● Doğrudur… İyi ki sadece petrol satan bir ülke değiliz. Bizde “sat - yat” olmadığından, her kesimde az da olsa bilgi ve teknoloji birikimi oldu. ● Yatırımın girdilerinden finans (sermaye), bizde yeterince yok. ● Doğrudur… Üretip kazanan ve tasarruf yapan bir toplum değiliz. ● Türkiye’de uygulanan kapitalist sistem, kalkınmamıza mani oluyor; sosyalist olmak gerekir. ● Türkiye’de uygulanan devletçi ekonomik sistem kalkınmamıza manidir; liberalleşmek gerekir. ● Yönetim şeklinin “üretim / kalkınma” üzerinde etkisi vardır. Örnek olarak; kapitalist sistem sosyalist sisteme göre daha üreticidir; ancak, insanlık açısından daha vahşidir. Ülkemizde her iki sistemde tam olarak kullanılmamış; kişilerin keyfi yönetimi öne çıkmıştır. ● Batılılar gibi modern bir toplum değiliz. İslam modernleşmemize (dolayısıyla kalkınmamıza) mani oluyor; sekülerleşmek gerekir. ● Modernleşmeden neyin kastedildiği açıklanmadan, kalkınmayla ilişkisi ortaya konulamaz.. Bu konuyu biraz açalım ...

  17. ● Orta Çağ’da kilise, toplum üzerinde (krallar dahil) mutlak hakimiyet kurmuş; bilimi de tekeline almıştır. Kilise baskısı yüzünden bilim üretemeyen Avrupa, son birkaç yüzyıla kadar “karanlıklar içinde”kalmıştır. Bu döneme “Ortaçağ karanlığı”denir. NOT:İçimizde bazıları modernlik adına İslam düşmanlığı yaparken; “Şeriat bizi Ortaçağ karanlığına götürür.” Der. Bilgisi olmadan fikir sahibi olanlar böyle saçmalıklar yapar. Ortaçağ’da Müslümanlar, çağının bilim ve teknolojisini üretip, medeniyetin zirvesine çıktılar. Ortaçağda yerlerde sürünen, Hıristiyan Avrupa’dır. ● Haçlı Seferleri ve Endülüs ile İslam medeniyetiyle tanışan Avrupa, kilisenin kendisine verdiği zararın farkına varmış; kendi Rönesans’ını başlatarak kiliseyle mücadeleye girmiştir. ● Batılı, Hıristiyanlığı hür düşüncenin önüne engel olarak koyan papazları “kiliseyle sınırlandırıp” bilimin önünü açmıştır. MODERNLEŞMEK NEDİR? 1 BATILI, KİLİSENİN TUTUCULUĞUNDAN UZAKLAŞTIKCA BİLİMCE İLERLEDİ. AYNI BATILI, POZİTİVİZMİN ETKİSİYLE DE DÜNYACI (ahlâk sınırlarını kendi çizer) OLDU. Batılının adını koyduğu “modernizm / sekülarizm / laiklik” kilise ile arasına koyduğu mesafenin bir diğer adıdır.

  18. MODERNLEŞMEK, BATILI GİBİ YAŞAMAK MIDIR? ● Her toplumun bir “hayat tarzı” vardır ve içindekilerin çoğu buna uygun davranışlar sergiler. Çünkü, insan içinde bulunduğu toplumun değerlerini (isteyerek - istemeyerek) kendine ahlâk edinir. ● Batılı için; “evin içinde ayakkabı ile gezmek, alkol içmek, yemeği sol elle yemek, salyangozu gıda yapmak, nikahsız biri ile cinsellik yaşamak, sokakta yarı çıplak gezmek, plajda daha fazlasını yapmak, yabancı ile dans adı altında ten ve vücut teması yapmak, öpüşmek, nikahsız çocuk doğurmak, her ortamda köpek beslemek ve köpeğine sevgi beslenmesini beklemek, …vs.” gayet normaldir. MODERNLEŞMEK NEDİR? 2 BATIDA BUNLARI YAPANLAR DEĞİL, YAPMAYANLAR YADIRGANIR. Onların hayat tarzını “modernlik” olarak takdim edenlerin “modernleşirsek kalkınırız” sözleri körü körüne iddiadan öte gidemez. Modernleşmek, batılı gibi yaşamak ise; sokaklarımız, plajlarımız, kulüplerimiz modern(!) insanlarla dolu; çoğu “meteliksiz ve hedefsiz”… Sadece fiziksel yaşıyor…

  19. Modernlik(!) bir yaşam biçimidir çalışma / üretme biçimi değil

  20. MODERLEŞMEK; BATILI GİBİ YAŞAMAK DEĞİL, BATILI GİBİ "ÇALIŞMAK - ÜRETMEK" İSE, BUNA VARIZ.

  21. ● Rönesans ile hayatına yeni pencereler açan Avrupalı, bilim üretmede ve bunu makineye dönüştürmede çok başarılı oldu. sömürgelerinden getirdiği altın ve hammaddeler üretimin motoru olurken, yeni pazarlar zenginleşmenin önünü açtı… ● Avrupa’nın atılıma geçtiği dönem, Osmanlı’nın duraklama ve daha sonra da gerileme dönemleriyle çakışır. Birinin inişe geçmesi, doğal olarak öbürünü rakipsiz bırakmıştır. ● Avrupa’nın değişik bölgelerinden, değişik gerekçelerle Amerika kıtasına göçenler; Amerika kıtasının bakir topraklarında Afrika’dan getirdikleri bedava emeği (köleleri) kullanarak üretim yaptılar… Amerika cazibe merkezi oldu. Dünyanın beyinlerinden önemli bir kısmı bu kıtaya göçtü. Beyinlerin ürettikleri, bu devleti (ABD’yi) süper güç yaptı… ● Bugün batılı dediğimiz Avrupa ve (bilhassa) Amerika, bilim üretmede, bilimi teknolojiye uyarlamada, teknolojiyi insanın kullanımına sunmada gayet başarılıdır. (Örnek: Bilim ve teknoloji üretmenin ölçüsü patenttir. Türkiye yılda 100 patent üretirken bu sayı Almanya’da 10.000, ABD’de ise 100.000 dir. Aradaki uçurum korkunç.) BATILI BU GÜNE NASIL GELDİ? Allah'ın torpili yok, çalışan başarıyor...

  22. TOPLU KALKINMA FELSEFESİ “ÇALIŞMAZSAN ÜRETEMEZSİN; ÜRETMİYORSAN, TÜKETEMEZSİN” Batılı maddeci (egoist) yapısıyla dünyanın merkezine sadece kendisini koyar. Bu anlayış onu “dünyacı” yapar ve “hayatı dolu dolu yaşamak(!)” ister. (Yani; yemek, içmek, giyinmek, barınmak gibi ihtiyaçlarını en iyisinden gidermelidir.) Bu da para demektir… PARA ONUN PUTUDUR… VARSA MUTLUDUR. BATILIYI ÇALIŞMAYA ZORLAYAN KENDİ TOPLUMUDUR Ülkesinde; yüksek enflasyon ve onun getireceği yüksek faiz olmadığından “faiz getirisi” ona yetmez. SIRADAN BİR BATILI PARAYI NEREDEN TEMİN EDEBİLİR? Ülkesinde; her şey kayıt altında olduğundan vergi kaçıramaz ve bu yolla zenginleşemez. 1 Ülkesinde; “yemeden içmeden biriktirip çocuğa mal bırakma” anlayışı yok… Miras yoluyla zengin olamaz. Ülkesinde; personel alımında / maaşta / terfide torpil (bizden biri, hemşehrimiz, zavallı işsiz,…. vb.) anlayışı yok… Liyakat esastır. TEKYOL KALIYOR; ÇALIŞMAK...ÇALIŞMAK...

  23. Batıda (ortalama) bir yetişkin; “para nasıl kazanılır” sorusuna, “çok çalışmakla” diye cevap verir. Batılı insan, yetişme tarzı olarak “çok çalışması gerektiğini” öğrenirken; toplumun baskısıyla “bireysel gelirinin (fert başına düşen milli gelirin) tek başına çalışması ile artmayacağını; toplumda herkes çalışırlarsa ülkenin zenginleyeceğini ve onunda payının artacağını” kabullenir. Bu “felsefi bakışla” yetişen batı insanı “hem kendinin hem de çevresindekilerin çalışması” gerekliliğine inanır. BATILIYI ÇALIŞMAYA ZORLAYAN KENDİ TOPLUMUDUR BU ANLAYIŞIN HAYATA YANSIMASI Batıda bir çocuk; küçük yaşlardan itibaren, çalışmaya yönlendirilir. (O, odasını kendi toplayacak, yemeğe yardım edecek, okul ödevini kendisi yapacak, kopya çekmeyecek, okul bursu kazanabilmek için yeteneklerini geliştirecek,…vs.) Böylece kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenecek. 2 VERİMLİLİK: Birim zamandaki gerçek üretim. (Avrupa’da memurun günlük 8 saat mesaideki ortalama verimliliği 6 saat, bizde 2 saat.) Batıda devlet çarkı verimlilik üzerine döner. Kimse mesai saatlerinde (çay molası, telefon görüşmesi, ziyaretçi kabulü, sohbet, gazete okumak, …vb) keyfi davranışlarda bulunamaz. Üretmeyen kapı dışarıdır… (Bizde kalır, emekli olur.) BATIDA “OTOKONTROLU” KİŞİ YAPAR.

  24. BATILI ÇALIŞMAK ZORUNDADIR (Bu sebeple eğitildi) Batılının çalışma hayatı da dahil tüm yaşantısı “seküler”dir. Onu çalışmaya yönlendiren bir dini inanış, bir manevi inanç yoktur. Sadece kendi ihtiyaçlarını en iyisinden gidermek "egoizm"i vardır. ÖZET YORUM Ülkesinde çalışkan, kendi vatandaşına karşı dürüst olan batılı, başka ülkeleri sömürmek için rüşvette verir, yalanda söyler, entrikada çevirir, yanlış projede sunar. Olmuyorsa bomba bile atar... BATILI SÖMÜRMEK ZORUNDADIR (Aksi halde çarkları durur)

  25. BATILI, ÇALIŞIYOR - ÜRETİYOR; BUNUN DOĞAL SONUCU OLARAK DA, PARANIN - GÜCÜN SAHİBİ OLUYOR... PARASI OLAN DÜDÜĞÜ ÇALIYORSA, DÜNYA SİYASETİNDE ONLARIN BORUSUNUN ÖTMESİ NORMAL... İÇİMİZE SİNMİYORSA, DÖNÜP KENDİMİZİ SORGULAMALIYIZ…

  26. Çalışmak, üretmek gibi kavramların merkezinde insan vardır. Bizde “ kendimizi sorgulamayı” insanımız üzerinden yapacağız. DURUM TESPİTİ Bugünkü aile yapımızda babanın derdi; (çok az istisnası hariç) çocuklarını her yönüyle yarınlara hazırlamak değil; derdi, onların karnını doyurmak, muhtelif masraflarını karşılamaktır. Annenin derdi ise; yemek, bulaşık… Böyle bir aile yapısı içinde büyüyen çocuk, “çalışma kültürü” alamaz. (Daha geniş bilgi için konular bölümünden “Eğitimde İmbik Sistemi”ne bakınız.) AİLE Bugünkü okullar; çocukları “eğiten mekan” olmaktan uzak, onları belirli saatler arasında “ tutan mekan” halindedir... Kitaplar yük, öğretmen zil sesini bekleyen memur gibidir (istisnalara saygımız büyük)... Böyle bir okul yapısı içinde büyüyen çocuk, “çalışma kültürü” alamaz. (Daha geniş bilgi için konular bölümünden “Eğitimde İmbik Sistemi”ne bakınız.) OKUL Üniversitelerimizde, akademisyen dediğimiz hocaların (yeterince) bilim / teknoloji üretmediği, yapılan yayınların kalite ve sayısından belli. Üretimleri yok, patentleri de yok… Üniversite mezunlarının iş hayatında gösterdiği “sıradanlık” da ortada… Üniversitelerimiz sadece diploma veriyor… ÜNİVERSİTE Ülkemizde en çok “dökülen” siyasi alandır. Siyaseti “ülkenin önünü açmak için değil de, kişisel çıkarları için seçenler”in çoğunlukta olduğu bu ülkenin vay haline… Siyaset “çalışkan” değil, “rantçı- yağcı” üretiyor. SİYASET

  27. Hükümet orkestra şefi, bürokrasi ise orkestra elemanlarıdır; aralarında uyum olmazsa ahenkli müzik yerine gürültü çıkar… Maalesef uzun yıllar boyunca gürültü içinde boğulduk… Bürokrasi bizde “siyasetçi” üretiyor. Toplumun önünü çalışkan bürokrat açar; o da bizde tümüyle yok… BÜROKRASİ Ülke nüfusunun yaklaşık % 30’u köyde yaşıyor. Onlar, parçalanmış topraklarda, klasik metotlarla, sadece kendi yiyeceğini yetiştirmek için günde ortalama birkaç saat bedenen çalışmayı, çalışma sayıyorlar. Köylü üretmiyor, üretmek istemiyor… (ABD, bizden fazlasını % 3 - 5 ile üretiyor.) TARIM 1980’li yıllardan sonra dışa açılan sanayimiz, bilgi ve teknolojiyle tanıştı ve faydasını da gördü. Bugün batının ürettiği teknolojiyi kullanan, krizlere açık, finansı pahalıya mal eden, yetişmiş eleman temininde sıkıntısı çeken sanayimiz; yine de en aktif sektördür ve az - çok üretim yapabilmektedir. SANAYİ Çalışmanın, kalkınmanın olmazsa olmazı “adil - hızlı çalışan adli sistem”in olmasıdır. Aksi halde, çalışanın emeği kolay çalınır. Ülkemizde hukukun yerini “kanun - keyfilik” aldığından “adliye sistemi” sınıfta kalmaktadır… HUKUK Bugün bireylerin genel beklentisi; “zahmetsiz çalışabileceği ve ürettiğinden daha çok ücret alabileceği bir iş edinmek”dir. Bir diğer ifade ile toplum “kıyak” istemektedir. Bu beklenti, insana “çalışma kültürü” kazandırmaz. TOPLUM Yapılan eleştiriler toplumun geneli içindir. İstisnalara (çalışanlara/üretenlere) her zaman saygımız vardır. Kendilerine selam olsun.

  28. KENDİMİZİ SORGULARKEN; "BİZDE ÜRETİM İÇİN GEREKLİ ALTYAPI VAR MI?" DİYE SORMUŞ; "EVET!.. HEM DE BAŞKALARINDA OLMADIĞI KADAR ÇOK" DEMİŞTİK. BU DURUMDA, ÇÖZÜMÜ NEREDE ARAYACAĞIZ? ● Çalışmak - Üretmek ● Kalkınmak - Zenginleşmek ● Sömürülmemek Adı ne olursa olsun, işin ucu dönüp dolaşıp insana bağlanıyor. ● Çalışan - Çalıştıran ● Yönetilen - Yöneten ● Alan - Satan Kim olursa olsun, o bir insan; iş onda düğümleniyor.

  29. veya İNSANI NE MOTİVE EDER? İNSAN NİÇİN ÇALIŞIR? BİR İNSANI ÇALIŞMAYA ZORLAYAN SEBEPLER PARASAL - SOSYAL SEBEPLER DİNİ - FELSEFİ SEBEPLER ● Para Kazanmak İçin ● Yönetim Baskısı İnsan, kendisi ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışır. Örnek; Komünizmin felsefesine inanan yönetim, insanlarını zorla çalıştırır. ● Unvan Kazanmak İçin ● Felsefi Sebepler Örnek; bir akademisyen profesör olabilmek için çalışır. Bir insan inandığı bir felsefi görüşün (varsa) tavsiyelerine uymak için çalışır. ● Şöhret Kazanmak İçin ● Dini Sebepler Bazı insanlar, toplumda bir üst statü kazanmak (şöhret) için çalışır. Bir Müslüman, (diğer sebepler yanında) İslam’ın “çalışın” emrine uymak (ibadet) için de çalışır. Konumuza “İslam Penceresi”nden bakarak devam edelim.

  30. MEŞRU İŞLER: ● İslam’a göre bir işin meşru olabilmesi için; Yüce Allah’ın ve Peygamberinin o “iş / konu” ile ilgili bir yasağının olmaması gerekir. ● Bir Müslüman referansını kanunlardan değil, dininden alır. ● Örnek: Alkol üretimini, alkol ticaretini kanunlar serbest bırakabilir. Bu serbestlik ona dinen meşruluk kazandırmaz. ● Bir insan; para, unvan, şöhret,.. (dünyevi çıkarlar) için yaptığı çalışmanın (varsa) faydasını dünyada görür. Ölümle birlikte fayda sahibini terk eder. ● Çalışma, diğer insanlara faydalı olmuşsa, sahibine sevap kazandırma sebebi olabilir. ● Çalışma, diğer insanlara zararlı olmuşsa, günah kazanmasına sebep olmuştur. Vahye göre, Müslümanın meşru işler için yaptığı ÇALIŞMA - ÜRETME birer “ibadettir". İbadet, sevap kazandırır; sevaplar, cennetin yolunu...

  31. İSLAM, MÜSLÜMANIN “ÜRETKEN OLMASINI” İSTER. Bir Müslümanın düşmanına karşı koyma görevi de vardır. Bunu “güçlü” olursa başarabilir. Güç, çalışma ile elde edilir. “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.” (Kur’an 8/60) İSLAM VE MÜSLÜMAN İslam Peygamberi’nin Müslümanların “çalışması / üretmesi” ile ilgili yüzlerce tavsiyesinden birkaç örnek daha verelim. “İlim tahsil ediniz. Zira ilim, İslam düşmanlarına karşı yenilmez bir silahtır.” (Hadis) “Cehaletten daha beter bir fakirlik yoktur.” (Hadis) “Allah, bir iş yaptığınızda o işin hakkını vererek doğru ve sağlam yapmanızı sever.” (Hadis) İslam, bu emir ve tavsiyelerde bulunurken, "MÜSLÜMANLAR NE YAPIYOR?"

  32. Ateizm: Bir yaratıcının olduğuna inanmamak. Sekülarizm: Günlük hayata dini sokmamak. GÜNÜMÜZ MÜSLÜMANI; NELERİ YAPIYOR, NELERİ YAPMIYOR? (Bazı olumlu gelişmeleri istisna tutarak, genel üzerinden tespit yapacağız.) ● Batılının “tek dünyalı hayat” felsefesi, onun hayatından Hıristiyanlığı çıkardı; onu “ateist veya seküler” yaptı. ● Bunun bize “batılılaşma, modernleşme” adı altında yansımaları oldu… Süreçte Müslüman “ateist” olmadı ise de; İslam’ı sadece; oruç, namaz, haç, kurban gibi ibadetlere ve mevlit okutma gibi örfi törenlere hapsetti. ● Bir diğer ifade ile; İslam bir bütünken, Müslüman onu parçaladı; “İslam’ın günlük hayata” ait hükümlerinden bir kısmını görmemezlikten geldi; bir kısmını ise inkâr etti. Özetle; Müslüman, İslam’ı günlük hayatına her yönüyle sokmadı… ● Boşalan yeri; ihtiras, hırs, çıplaklık, para, israf, faiz, cinsel sapmalar, alkol, …… aldı. Bugünkü Müslüman; “İslam’i hayat” değil “seküler hayat” yaşıyor. ● Bu noktaya gelişte; Müslümanların (birkaç ilmihal bilgisi hariç) dinini bilmiyor olması da önemli rol oynadı. Daha vahim olanı; o, bilmediğini de bilmedi veya önemsemedi... ● Çünkü; Müslüman okumuyor, dinlemiyor, sadece seyrediyor.Ne seyrediyor? “Aldatma-dedikodu söyleşileri”, maç, pembe dizi, mafya dizileri, paparazzi,….vs.vs. ● Bugün pek çok aile (Müslüman aileler dahil) yetişen nesilden değişik gerekçelerle memnun değil. Aile “nerede hata yaptığını” sorgulamıyor; sorgulayacak kültürü de yok… Bilenlerin verdiği cevabı kabullenecek mantığı da yok… ● Tüm bu olumsuzluklar; insanımızı hedefsiz, ahlaksız yapıyor. Bu toplum çalışmıyor, üretmiyor, yalan söylüyor, rüşvet dağıtıyor, kaliteden çalıyor, ürettiğinden çoğunu tükettiği için maalesef “kıyak” bekliyor.

  33. Analiz yaparken; vahiyle Müslümanı bir birine karıştırmadık. Çünkü; Müslüman bir insandır ve zaafları sebebiyle uygulama hataları yapabilir... Hatalar dine mal edilemez. Bir Müslüman hayatını; vahyin esaslarına göre tanzim etmelidir. Aksi durumlarda; Müslümanda bir sorun (iman zaafı) var demektir. BİZİM ANLATMAYA ÇALIŞTIĞIMIZ DA BU...

  34. BİR MÜSLÜMAN (mali) DENGESİNİ ÜÇ AYAK İLE KURAR. ÜRETİM PAYLAŞIM MÜSLÜMAN NE YAPMALI? TÜKETİM DENGEYİ SAĞLAYAN BU ÜÇ UNSURDAN BİRİ YOKSA VEYA YETERİNCE SAĞLAM DEĞİLSE; DENGE BOZULUR. Bir Müslüman, yapabileceğinin en iyisini yaparak “katma değer” üretmelidir. Bir Müslüman, elindekini tüketirken “ben kazandım kime ne” diyemez, israf edemez. Bir Müslüman, “ben kazandım niçin paylaşayım” diyemez, hakkı olanlarla paylaşır.

  35. ÜRETİM TÜKETİM PAYLAŞIM ● Bir Müslüman, bedeni de dahil hiçbir şeyin kendisinin olmadığını; sahip olduğu şeylerin kendisine geçici olarak verildiğini; ölümle birlikte vücudu da dahil her şeyi dünyada bırakıp ahirette dünya hayatının hesabını vereceğini bilir. ● Bir Müslüman, Yüce Allah’ın “paylaşın” emrine uyar ve elindekileri paylaşır. Misafire ikram, fakirin bir ihtiyacını girmek, insanların ihtiyaç duyduğu bir yapıyı yaptırmak, …ve diğerleri bir paylaşımdır. ● Bir Müslüman, paylaşma ile elindekilerin azalmayacağını vahyin mesajlarından bilir. ● Bir Müslüman, sadece ürettiğiyle değil, “neyi – nasıl” tükettiğiyle de sorumludur. ● Bir Müslüman, haram olanı tüketemez. ● Bir Müslüman, “benim param - malım kime ne” diyerek, tüketimde ne cimrilik, ne de israf yapar. ● Bir Müslüman, helal olanı tüketirken bile, normal olanın dışına çıkıp gösteriş yapamaz. ● Bir Müslüman, tüketirken doğayı kirletemez. ● Bir Müslüman, İslam’ın “tüketim ahlakını” sorumlu olduğu kişilere öğretir. ● Bir Müslüman, ahirette “ömrünü nerede geçirdin” sorusuna “yatarak” dememek için, sürekli öğrenir ve en iyi yapabileceği işte üretici olur. ● Bir Müslüman çalışmayı ibadet kabul eder. Bunu yaparken bedeni ibadetlerini “terk / ihmal” etmez. ● Bir Müslüman, kazancını “meşru” işlerde arar. ● Bir Müslüman, üretmek adına insanlara yalan söylemez, onları aldatmaz. ● Bir Müslüman, üretirken zamanı, doğayı (hammaddeleri) israf etmez, zarar vermez. BİR MÜSLÜMAN SEBEBİNİ İŞLER, SONUCUNA ŞÜKREDER.

  36. Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. (Kur’an 13/22)

  37. Müslüman “ya hata yaparsam” korkusuyla “statükocu mantık” geliştirip “tembellik” yapamaz. O, önce gerekli / yeterli bilgiye ulaşmak için; daha sonra da bilgiyi maddi üretime dönüştürmenin (katma değer üretmenin) gayreti içinde olur. SON SÖZLER MÜSLÜMAN; VAHYİN EMRİNE UYARAK KENDİSİ, AİLESİ, ÜMMETİ VE İNSANLIK İÇİN ÇALIŞIR / ÜRETİR.

  38. “Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir." Kur'an 17/30 ŞIMARMAZ PANİKLEMEZ BİR MÜSLÜMAN ZENGİN İSE BİR MÜSLÜMAN ZENGİN DEĞİLSE ● Bir Müslüman; zengin bir ailenin çocuğu olarak doğup, miras yoluyla servet sahibi olabilir. Bu zenginliğin elde edilmesinde kişinin hiçbir emeği (anne ve babasını seçme iradesi) yoktur. Bu zenginlik ona imtihan için verilmiştir. Ne yapacak, nerede kullanacak? ● Bir Müslüman; kendine verilen bedeni, aklı ve doğayı kullanarak zenginleşebilir. Kişi; beden, akıl, doğa olmasa idi bu zenginliğe ulaşamazdı. Bu zenginlik ona imtihan için verilmiştir. Nerede kullanacak? ● Bir Müslüman; zenginliğiyle şımarmaz, şükreder. Yani; zenginim diye yan gelip yatmaz, çalışır; helal geliri haramda tüketmez; paylaşmanın mutluluğunu yaşar. ● Bir Müslüman, bir ömür sırtında yük taşısa yine de fakirliğini aşamayıp, zekata muhtaç halde kalabilir. Olsun!.. ● O, çalışmaktan sorumlu, zengin olmaktan değil… Onun sorumluluğu imtihanı olan bu fakirliğe sabretmektir. İsyan etmemeli… ● Bir Müslüman, gerek sorumluluğunu duyduğu insanlar için ve gerekse dininin emirlerini yerine getirmek için yaptığı beyinsel ve bedensel çalışmalar sonucunda zengin olamayabilir. Olsun!.. ● O üretiyor ya! Bu üretimden ümmetin faydalanmasının dünyadaki hazzı ve ahiretteki sevabı ona yeter.

  39. Bir insanın mali durumu daha iyiye gidiyorsa “zenginleşiyor”, aşağıya düşüyorsa “fakirleşiyor” diyebiliriz. Bu durumda zengin ne yapacak? Ticaretine yalan mı karıştıracak? Zararını telafi etmek için bozuk mal mı üretecek? Maliyeti düşürmek için çalışanının ücretini mi kısacak?...vs.vs HERKES, HEM FAKİRLİKTEN VE HEM DE ZENGİNLİKTEN İMTİHAN OLACAKTIR (ÖRNEKLEYELİM) Bir fabrikası olan zengin iş adamı, ikincisini kurmak ister ve faizli kredi kullanır…Her şey yolunda görünürken doğan bir kriz, faizlerin yükselmesine ve geri ödeme tarihinin öne çekilmesine sebep olabilir. Bu gelişme zengin adamı mevcut durumundan geriye düşürür; onu fakirleştirir, sıkıntıya sokar… BU ONUN FAKİRLİĞİDİR. ZENGİN, FAKİRLİKTEN NASIL İMTİHAN OLACAK? Çoban eti ne yapacak? Komşu fakir çoban ile paylaşacak mı, yoksa satıp “param olsa (…) yapardım” dediği haram işi mi yapacak? Bir fakirin çobanlığını yaptığı sürüye kurtlar saldırır ve iki koyun yaralanır. Çoban mundar ölmemeleri için onları keser… Sürü sahibi kesilen koyunları çobana bağışlar… Her gün soğan ekmekten başka yiyeceği olmayan çoban için bu iki gövde et bir servettir. BU ONUN ZENGİNLİĞİDİR. FAKİR, ZENGİNLİKTEN NASIL İMTİHAN OLACAK?

  40. BİR TOPLUMUN ZENGİNLEŞMESİ Mevcut bilgi ve teknolojiden faydalanarak “yeni katma değer”ler üretebilmek; bununla da yetinmeyip doğanın sırlarını çözüp "yeni bilgi" üretmekle sağlanabilir. Bunu ancak “eğitim düzeyi yüksek” insan başarabilir… O sizin çocuğunuz olabilir. BİTİRİRKEN BİR TOPLUMUN ZENGİNLEŞMESİ "Vasıfsız emek" ile mümkün olamaz. Verimli ve rekabete dayalı üretim yapmak şarttır. Bunu ancak “emeği eğitilmiş” insan başarabilir… O sizin çocuğunuz olabilir. ÇOCUKLARINIZI KÜSÜMSEMEDEN YARIN İÇİN EĞİTİN Kİ ÜRETKEN OLSUNLAR.

  41. “…Ey akıl sahipleri Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” Kur'an 5/100

  42. Herşeyin görevini doğru yaptığı dünyada İnsanın da görevini doğru yapması beklentisiyle Sağlık ve mutluluklar dilerim. Faydalandıklarıma teşekkürlerimle... Hüsnü Çeşmeci

More Related