1 / 33

KUL HİMMET

KUL HİMMET. Günümüze kadar hakkında pek az bilgi elde edilebilen bu büyük ozanın 16. yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı tahmin edilmektedir. Saadettin Nüzhet, Kul Himmet’i Pir Sultan Abdal’ın mürşidi olarak göstermektedir.

malaya
Télécharger la présentation

KUL HİMMET

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. KUL HİMMET Günümüze kadar hakkında pek az bilgi elde edilebilen bu büyük ozanın 16. yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı tahmin edilmektedir. Saadettin Nüzhet, Kul Himmet’i Pir Sultan Abdal’ın mürşidi olarak göstermektedir. Şiirlerinin çoğu didaktik olmakla beraber kuvvetli bir liriz unsuru da taşır. Hatayi ve Pir Sultan Abdaldan sonra bu zümre edebiyatının en büyük ve değerli şairlerindendir. Şiirleri incelendiğinde iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Kul Himmet kendi çağı içinde tekke ve tarikat öğrenim ve kültürünün verebileceğini en geniş biçimde almış bir ozan olarak karşımıza çıkmaktadır. Dili çok sade olmakla birlikte tasavvuf ve tarikat terimlerini iyi kullanmaktadır Kul Himmet’in kendi şiirlerinde nereli olduğuna dair bir bilgi yoktur. Buna karşılık nefeslerinde sözünü ettiği yerler tekkeler, pirler, yatırlar hep Sivas, Tokat, Çorum, Yozgat bölgeleridir. Kul Himmet’in mezarı Tokat’ın Almus ilçesinin Varzıl köyündedir. Daha sonra bu köyün adı değiştirilmiş Görümlü olmuştur. Kul Himmet’in türbesi bu köyün ortasında bulunmaktadır.

  2. KUL HİMMED Her sabah her sabah ötüşür kuşlar Allah bir Muhammed Ali diyerek Bülbül de gül uçun figana başlar Allah bir Muhammed Ali diyerek Fatma Kanber durdu duvaya İsa kahreyledi ağdı havaya Şeriban ana soyundu bindi deveye Allah bir Muhammed Ali diyerek Mümin olan ince elekten elenir Talib olan hak yoluna dolanır Şah İmam Hüseyin al kanlara boyanır Allah bir Muhammed Ali diyerek İmam Zeynel parelendi bölündü Şah İmam Bakır’a secde kılındı Caferi Sadık erkan çalındı Allah bir Muhammed Ali diyerek

  3. Gönül kuşu bulamıyor yuvası Serimize düştü şahın havası Kazım Musayıl Rıza’nın duvası Allah bir Muhammed Ali diyerek TakiNaki bir olup gitti Hasan Ali Askeri nur olup gitti Mehdi mağraya sır olup gitti Allah bir Muhammed Ali diyerek  Gökten dört kitab indi dördüne düştü Kuran muhammed’in virdine düştü “Kul Himmed” Ali’nin derdine düştü Allah bir Muhammed Ali diyerek Gerisinden baktım saçı saz gibi Erittin yüreğimi karlı buz gibi Yaz bahar ayında top Nergiz gibi Yeşiller boyanmış alın üstüne

  4. KUL HİMMET ÜSTADIM Asıl adı İbrahim’dir. Divriği’nin Örenik köyünde doğdu. Yine aynı köyde öldü. Ölüm ve doğum tarihleri belli değildir. Doluyu Kul Himmet’ten içtiği için onu üstad tanımıştır. Bütün cönk, mecmua ve neşriyatta şiirleri Kul Himmet’e mal edilmiştir. Meşhur Kul Himmetle Aşık İbrahim’i birbirinden ayıran en bariz fark yalınız “Üstadım” kelimesidir. Kul Himmet Üstadım mahlaslı şiirler Kul Himmet’in değil, bittabi İbrahim’indir.

  5. Şairimiz, mevzularını yalnız tarikatten değil, içtimai hayattan da almıştır. Bir kızın gelin olduğu evde dirlik edemeyip, kahrından ölmesi; yağmur yağmadığı zaman köylülerle beraber yağmur duasına çıkması ve bir kömür gözlünün derdi zaman zaman onun şiirlerinde yer almıştır. Bu şiirlere yalnız muhitimle değil, Türkiye’nin her tarafındaki Bektaşi mecmualarında rastlamak mümkündür. Kul Himmet Üstadım, belli başlı şairler arasında yer almağa layık kıymetlerdendir.

  6. KUL HİMMED ÜSTADIM Meded Allah ya Muhammed Ali Yusuf kuyusunda zidana düştüm Gülbegi çekildi Bektaşı Veliye Gayretiniz yok mu ummana düştüm Fatma ananın tamin attım Selver Muhammed’e göz gönül kattım Şah Hasan ile çok metel sattım Şah Hüseyin ile dükkana düştüm

  7. Zeynel’i severek aşnayayetdim Bakır’ın izniyle musahip tuttum Cafer’in Sadık’ın yoluna gittim Necef deryasına ummana düştüm Kazım Musa Rıza’ya kavuştum Kerbela çölünde cenge giriştim Yezid askeriyle hayli savaştım Yaralandı sinem al kana düştüm TakiNaki Askeri’dir nurumuz Mehdi mağarada gizli sırrımız Cebrail önümüzde rehberimiz Ali gibi şahı merdana düştüm

  8. Şah Hatayi (Şah İsmail) (1487- 1524) Erdebil'de doğdu. Ana tarafından Uzun Hasan'ın torunu Bilki Aka'nın oğludur. Babası Haydar'ın ölümünden (1488) sonra dayısı tarafından iki kardeşiyle birlikte düşmanlarından kaçırılarak Şiraz'a gönderildi. Şiraz valisinin, üç kardeşi bir süre hapsettiği söylenir. Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakup'un ölümü üzerine oğlu Rüstem saltanat mücadelesinde onlardan yararlanmak amacıyla üç kardeşi hapisten kurtarır, Şah İsmail'in ağabeyi Sultan Ali, katıldığı iki savaşı da kazanarak Tebriz'e döndüğünde parlak bir törenle karşılanır. Ama üç kardeşin halk üzerinde manevi etkisi, Sultan Ali'nin kazandığı zaferler Rüstem Bey'i korkutur, onları ortadan kaldırmanın yollarını ararken durumu sezen Sultan Ali kardeşleriyle birlikte Erdebil'e kaçar. Sultan Ali yolda kendilerini izleyen Rüstem Bey'in askerleri tarafından öldürülür. Ama iki kardeşini yedi müridiyle Erdebil'e göndermeyi başarır. Şah İsmail ve kardeşi İbrahim burada müritlerince korunur. Sürekli izlendikleri için bir süre sonra Bağru dağına, oradan da Gilan, Gaskar, Reşt ve Lahican'a kaçırılırlar.

  9. Lahican'da Kar Kaya'nın evinde saklanan Şah İsmail ilk öğrenimini özel bir öğretmenden gördü. Babasının müritleri dört bir yandan onu görmeye geliyorlardı. Yakalanamadığını gören Rüstem Bey, Lacihan üzerine yürümeye hazırlanırken öldürülünce (1497), Şah İsmail harekete geçer. Müritlerini toplayıp Hazer kıyılarındaki Aravan'a (1500), oradan Erdebil'e gelir. Kendisine katılan Türk oymaklarıyla birlikte yeterince kuvvet topladığını görünce ilk olarak babasının ve Şiilere yapılan eziyetlerin öcünü alma yolunu tutar. Tebriz'e gelip taç giydiğinde (1502), babasının öcünü almış, Baku'yüzaptetmiş, Nehcivan'daElvend Bey'i yenmiştir. Şah İsmail'in bundan sonraki yaşamı Şiiliği yaymak, Safevi devletinin sınırlarını genişletmek için yaptığı savaşlarda geçer.

  10. Devletin sınırları genişleyip Şiilik Anadolu'ya doğru hızla yayılınca Osmanlı'larla çatışır. Sonunda Çaldıran'da Yavuz'a yenilir (1514) ve kaçar. Bu yenilgiden sonra Tebriz'e döndüyse de eski gücünü yitirdiği gibi uğradığı ruhsal çöküntüyle de kendisini şaraba verir. Oğlu Tahmasb'ı yerine atabey olarak bırakır, her yılını ayrı bir kentte geçirerek yaşamını tamamlar. Azerbaycan'da iken ölür. Cenazesi Erdebil'e götürülür. Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla şiirler yazdı. Sanatçı kişiliği, çok zor koşullar altında geçen çocukluğu sırasında oluştu. Aruz ve heceyle yazdığı şiirler Azerbaycan edebiyatının Nesimi ve Fuzuli arasındaki döneminin en güçlü temsilcisi olduğunu kanıtlar. Özellikle heceyle yazdığı şiirler Anadolu'da gelişen tekke edebiyatını büyük ölçüde etkiler. Alevi -Bektaşi edebiyatının en güzel örneklerini sunar.

  11. Nüzhet, şiirlerini dörde ayırıyor: a) Tasavvufi düşüncelerini içerenler, b) Aleviliği dile getirenler, c) Hurufiliğin ilkelerini yansıtanlar, d) Aşıkane olanlar. Aruzla yazdığı şiirlerinin ise daha çok tasavvufi olduğu görülür. Bu şiirlerinde kullandığı dil klasik şiirin dilidir. Hece ölçüsüyle koşma ve semai biçiminde yazdığı nefesler ise Yunus'un izlerini taşır. Ama Hatayi'nin kendine özgü şiir yolu oluşturduğu da belirtilmelidir. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerini kapsayan Divan'ı basıldı. Ayrıca Dehname adlı Ali'yi öven bir mesnevisi ile yine mesnevi biçiminde yazılmış bir Nasihatnamesi vardır. Değerli araştırmacı Nejat Birdoğan Alevilerin Hükümdarı Şah İsmail Hatayi adlı yapıtında bu büyük ozanın yaşam öyküsünü, Osmanlı ve Safevi yanlarından topladığı şiirlerini daha geniş ve gerçekçi biçimde vermiştir.

  12. ŞAH HATAYİM Hata ettim Hüda yaktı delili Muhammed Mustafa yaktı delili Ol Ali Aba’dan Haydar’ı Kerrar AliyyünMurtaza yaktı delili Haticetül Kübra Fatıma Zehra Ol Hayrün Nisa yaktı delili İmam Hasan aşkına girdi meydana Hüseyin’i Kerbela yaktı delili

  13. İmam Zeynel İmam Bakur’u Cafer Kazım Musa Rıza yaktı delili Muhammed Takiba Ali Naki Hasanül Askeri yaktı delili Muhammed Mehdi ol sahip zaman Eşiğine ayet yaktı delili Bilirim günahım hadden aşıktır Hünkarı evliya yaktı delili On iki İmamlardır bulur “Hatayi” Şiri Yezdan Ali yaktı delili Pirim hünkar Hacı Bektaş kızıl deli Cümlesinin aşkına yaktı bu delili

  14. ŞAH HATAYİM Sofu mezhebimin nesin sorarsın Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz Gözlüye gizli yoksa sen ne dersin Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz Eğnimize kırmızılar giyeriz Halimi ceher manadan duyarız Katanda İmam Cafer uyarız Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz Biz tütcar değiliz alup satmayız Erkan gözetir yoldan sapmaz Aslımız on iki imama çıkar Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

  15. Her kimin ki çırağını Hak yakar Mümin olanlar katara çeker Aslımız on iki imama çıkar Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz Muhammed Ali’dir kırkların başı Vuralım Yezid’e laneti taşı Hünkar Hacı Bektaşı Veli’dir eşi Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz Baharda açılır gonca gülümüz Ol dergaha doğru gider yolumuz On iki imam ismin okur dilimiz Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz ‘’Şah Hatayim’’ eder Muhammed Ali Onlardan öğrendik erkanı yolu Ali muhammed’dir Muhammed Ali Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz

  16. KUL HÜSEYİN Hakkında bilinenler azdır. XVI. Yüzyılın ikinci yarısı ile XVII. Yüzyılın ilk yarısında yaşadığı tahmin edilmektedir. Alevi-Bektaşi şairlerinden olup, Sivas kaynaklı pek çok cönklerde şiirleri vardır. Bir deyişinde yetmiş yaşında olduğunu söylediğine göre uzun bir hayat sürdüğü anlaşılmaktadır. Şair ele aldığı konuyu yansıtmada başarılıdır. Şiir tekniği sağlamdır. Genellikle inancını dile getiren şiirler söylemiştir.

  17. KUL HÜSEYİNİM Günah ettim şahım darına durdum Allah bir Muhammed Ali aşkına Kırklar eşiğine yüzümü sürdüm Allah bir Muhammed Ali aşkına Hasan Rıza’ya ben ricaya vardım İmam Hüseyin’i sefim bildim Şahım Zeynel Aba eyledi yardım Allah bir Muhammed Ali aşkına Muhammed Bakır’ın yüzü nuruna İmam Cafer’in vardım darına Kalmış günahımın küllü varına Allah bir Muhammed Ali aşkına

  18. Musayı Kazım’dan görünen nurlar Aliyyür Rıza’ya hak olan nurlar Alka günahıma erenler pirler Allah bir Muhammed Ali aşkına Muhammed Taki’nin yolu aşkına AliyyürNaki’nin hali aşkına Bağışla cümrümü veli aşkına Allah bir Muhammed Ali aşkına Hasanül Askeri nuru hakkıyçün Erenler semahı devri devri hakkıyçün Muhammed Mehdi’nin sırrı hakkıyçün Allah bir Muhammed Ali aşkına Mürşidi bilelim yare varalım “Kul Hüseyinim”ile dara varalım Şerleri def eden hayra varalım Allah bir Muhammed Ali aşkına

  19. KUL HÜSEYİNİM Ortalığa aldılar imam Caferi El elden tutup çekti kaferi Şükretti iki cihan serveri Hutbeler okunup ikrar verince Muhammed miraca burağa bindi O nasıl buraktı onu kim bildi Ay ile gün orda secdeye indi Ali ile Muhammed dara durunca Cennetin yapısını Rıdvan açtı Hikmetini görenler serinden geçti Ali ile Muhammed erkana düştü Yer gök titredi tarik çalındı Cebrail erkanı elinde aldı Desturi şah deyip beline çaldı Selman o demde bestrine geldi Doldurup badeyi ele alınca

  20.  … Muhabbet dalgasını boydan aşıran İblisdir yol oğlunu yoldan şaşurmaz İki musahibi birbirine düşüren Cehennem iti olur onlar ölünce Münkirler elini baturdu kana Ali sevenler ceme gele Bu deme söylenir yirmi hane Ali ile Muhammed irfan kurunca Hüü“Kul Hüseyinim “ her dem bunları söyler Bir derin deryanın ummanın boylar Her kim bu demeyi sıtk ile dinler Cehennem azabı çekme ölünce

  21. PİR MEHMED XVIII. Yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. Şarkışla’nın Emlek yöresi şairlerinden olup, Beyyurdu köyündedir. “Ağca Kahya”, “Mehmet Dede” olarak da bilinir. Usta derecede ata bindiği ve attan iyi anladığı söylenir. Beyyurdu’nun üstündeki Eski Ören yerini köyün kurucularından olan Veloğlu Ahmet Bey’den bir ala at karşılığında almıştır. Hamza, Bekir, Ali, Mehmet isminde dört oğlu vardır. Sülalesine köyde hala “Ağcagil” denmektedir.

  22. PİR MEHMEDİM Eğer benim ahuzarım sorarsan Allah bir Muhammed Ali sevdiğim Bu cihanda kulli varım sorarsan Allah bir Muhammed Ali sevdiğim Odur dayandığım demanım menim Hem din ile hem billah imanım menim Gizli kalp evinde mihmanım menim Allah bir Muhammed Ali sevdiğim A= Sevdiğim senin bir an olam Şad olup da sensiz bir dem gülemem Senden bir özge bir yardımcı bilemem Allah bir Muhammed Ali sevdiğim Derdim bana yeter derman istemem Hükmün yeter asla ferman istemem Göster didarını gılmam istemem Allah bir Muhammed Ali sevdiğim

  23. Senin aşıkların dini imanı Müminlerin can içinde hem canı Duvaz dek okurum on iki imamı Allah bir Muhammed Ali sevdiğim Sözün budur gayrı bende best derim Bana dost diyene ben de dost derim Lali gevher hastır bende hoş derim Allah bir Muhammed Ali sevdiğim ‘’Pir Mehmedim’’eder hezar isterim Mürşidimden himmet nazar isterim Malım dökmekliğe pazar isterim Allah bir Muhammed Ali sevdiğim

  24. TURABİ Yaşantısı hakkında elde yeterli bilgi yoksa da; 1849'da Hacı Bektaş Tekkesi postunda oturduğunu ve 1868 yılında öldüğünü gösteren belgeler vardır. Bir şiirinde asıl adının Ali olduğunu söyler:Mahlasım derler Türabi, namım el- hac Ali.Doğduğu yerde kesinlikle bilinmiyor. Kimi kaynaklar Ankara'lı, Yanya'lı ve Koniçeli olduğunu belirtiyorlarsa da, aynı mahlas ile yazan birkaç ozanın bulunduğu sanılıyor. Divanı basılmıştır (1294/1878). Divandaki şiirlerin çoğu aruzla yazılmıştır. Heceyle olanlar da halk geleneği işlenmiştir; divan edebiyatı örnekleri pek başarılı değil. Koşuk düzeni acemicedir. Yine de Türabi, Bektaşilerin değerli ozanlarındandır. Daha çok divan şairi Fuzuli'nin etkisinde kalmıştır. On dokuzuncu yüzyılda yaşamış bir Bektaşi ozanı olarak bilinen Türabi bir Bektaşi ulusu Yanbolu'lu Hacı Türabi Dede-Baba olarak tanınır. Çorum'luSeyyid Hasan Hüsnü Dede- Baba'nın 1849'da ölümü üzerine, Hacı Bektaş dergahı postuna oturur. 19 yıl meşihat ettikten sonra, 1868'de ölür. Hacı Bektaş türbesinin girişinde sol yanda bulunan tümsek üzerinde gömülüdür.

  25. TURABİ Ezelden sevmişim erenler sizi Bezetmiş mekanı parlıyor yüzü Efendim dergahından ayrıma bizi Gönüller mekanı yar sefa geldin Nehup yaratmış yaradan seni Bezetmiş mekanı parlıyor nuru Yardımcımız olsun Muhammed Ali Erenler sultanı yar sefa geldin Can içinde mehman eyledim yari Yüzünüzü gördüm buldum didari Didarda mevcuttur Bektaşı Veli Hak ile hak olan yar sefa geldin Öyle yar sevmişim canların canı Can içinde mehman durandır Ali Canı cana vermiyen olu mu veli Canda cenanım yar sefa geldin ‘’Turabi’’ kulun bağlıdır pire Noksanım çoktur durmuşum dara Günbegün artıyor sinemde yare Yareler saranım pir sefa geldin

  26. Sefil AliM 1790-1867 Sungurlu’nun Yazır köyünde doğdu. Babasıyla birlikte köyün sığır çobanlığını yaparken birgün öğle vakti uyuduğunda rüyasında bir pir elinden bade içti. O güne kadar fazlaca konuşmayan, meclis içinde pek sesi çıkmayan Ali, deyiş söylemeye başladı. Konumuna uygun olduğunu düşündüğünden Sefil Ali mahlasını aldı. Kısa sürede kendi yöresinde ve hemen tüm Orta Anadolu’da adını duyurdu ve dolaşmaya başladı. Bu dolaşmalar zamanla tam bir sefil hayatına dönüştü. Şiirleri, deyişleri dilden dile dolaştı ancak kağıda aktarılmadığından beli ölçülerde belleklerde kalanların dışındakiler unutulup gitti.Sefil Ali köyünde öldü ve orada toprağa verildi. Aynı adlı öteki aşıklarla Sefil Ali’nin şiirleri birbirine karışmaktadır. Ancak son yıllarda Gürani Doğan tarafından yörede gerçekleştirilen araştırmalarla belli ölçüde bir ayıklama yapılarak toparlandı.

  27. SEFİL ALİM Yası matem günü doğdu dolunur Ağla gözlerim imam Hüseyin aşkına Derdime derman orda bulunur Ağla gözlerim imam Hüseyin aşkına Ağla bu günlerde gözünü silme Abı revan olur zay olur sanma Aç gözün gaflette sen gafil olma Ağla gözlerim imam Hüseyin aşkına Hüseyin’e türlü zahim verdiniz Taze iken gonca gülün derdiler Ah edip melekler saçın yoldular Ağla gözlerim imam Hüseyin aşkına Yaktılar ciğerimi attılar nara Dünyada ahrette yüzleri kara Bir su vermediler gül yüzlü yare Ağla gözlerim imam Hüseyin aşkına

  28. On iki imamı düşürdün kana Çok figan eyledi Şeriban ona Yasu matem günü mümin olana Ağla gözlerim imam Hüseyin aşkına Ehli beyitin ismini kaldırak dedi Dünyayı ahireti saymadı adü Siyah zülfün al kana beledi Ağla gözlerim imam Hüseyin aşkına Hasan Hüseyin tanrının dostu Lanet Yezit ona eyledi kasti Mervan soyu zürban ellerin kesti Ağla gözlerim imam Hüseyin aşkına Ebul Kasım düğmelerin çözmedi SeyyidZeyneb al halasın bozmadı Fatıma ana ciğerciğin közledi Ağla gözlerim imam Hüseyin aşkına “Sefil Alim”onlar şehit Hak içün Canım kurban Hüseyini pak içün Ruzi mahşer cömert saki içün Ağla gözlerim imam Hüseyin aşkına

  29. SEFİL ALİM Gene dalgalandı dağların başı Ala gözlü sultan nere kaldım Aşam dedim karlı dağın başını Aşamadım yolum yarıda kaldım Bakmaz mısın benim kara yazıma Yel estikçe kar doluyor gözüme Bir dahi uymayım düşman sözüne İntizarlık vardır arada kaldım

  30. Kar olsa da duman bari olmasa Dost ağlayıp düşman bari gülmese Hünkar efendimden imdad olmasa Gayri gidemiyom burada kaldım Üşüdü ayağım elim tutmuyor Gam Asker’i gönlümden gitmiyor Deryalar bekçisi gelip yetmiyor Bu günlerde yetiş nerede kaldım Üşüdü elim ayağım tutmuyor elim Dağlar başında düş kaldı yolum Yetiş bu günümde Bektaşı Veli’m “Sefil Alim”dağ boranda kaldım

  31. KUL İBRAHİM Pir Sultan ve Kul Himmet yolunda yürüyen eylemci bir sanat adamı da Kul İbrahim’dir. On altıncı yüzyılın ikinci yarısında başlayan eylemci sanat yolunun ikinci halkası, on yedinci yüzyılda Şah Adil ve Kul Mazlum ile sürmüş, yüzyılın ortalarında Kul İbrahim yetişmiştir.Nefeslerinde artık umutların söndüğü, toplumun birliğinin sarsıldığı yolundaki şikayetleri açıkça görülür. Bu dönemin son temsilcisi Kul İbrahim ve arkadaşları olmuştur.

  32. İBRAHİM Şu aşkın dost sevgüsüne baksalar Göz gördü güzeli gönül ayrılmaz Ben bir güzeli sevmiş idim alemde Alemde benzer efendim donum ayrılmaz Benzerimüştüderengizmiz donumuz Gider hak dergahına doğru yolumuz Öldürseler dahi dönmez yolumuz Akar dostan yanı kanım ayrılmaz

  33. Aşk ile muhabbet sevgüsüne baksalar Irakıplar ara yerden çıksalar Kelbetünükelbetüne taksalar Çekseler etimi yönüm ayrılmaz Hile ile dost sevülmez doğrusu Kimi meyallıkta yoktur uğrusu Zerrece kadar gönülde yoktur gayrisi Bizi bilen canlar tanır ayrılmaz ‘’İbrahim’’dosta doğrudur Sevenlerin muhabbetle meylüdürmeylü Sadık yar olanların hali gayrudur Galip gider amma gönül ayrılmaz

More Related