500 likes | 850 Vues
Yeni Ekonomik Entegrasyon Teorileri. Sunu Planı. Geleneksel ve Yeni Dış Ticaret Teorilerinin temel özellikleri Yeni Dış Ticaret Teorisine göre ekonomik entegrasyonun temel etkileri Yer Seçimi Etkisi Kaynak Dağılımı Etkisi Büyüme Etkisi (Neoklasik ve İçsel Büyüme Teorileri)
E N D
Yeni Ekonomik Entegrasyon Teorileri Gülçin GÜREŞÇİ PEHLİVAN
Sunu Planı • Geleneksel ve Yeni Dış Ticaret Teorilerinin temel özellikleri • Yeni Dış Ticaret Teorisine göre ekonomik entegrasyonun temel etkileri • Yer Seçimi Etkisi • Kaynak Dağılımı Etkisi • Büyüme Etkisi (Neoklasik ve İçsel Büyüme Teorileri) • Sonuç ve Değerlendirme
Geleneksel Dış Ticaret Teorileri Dış ticaretin temel nedeni, ülkeler arasındaki teknolojik farklılıklardan (Ricardo Modeli) veya ülkeler arasındaki faktör donanımları farklılıklarından (Heckscher-Ohlin Teoremi) kaynaklanan karşılaştırmalı üstünlüklerdir.
Son yıllarda dünya ticareti, benzer faktör donanımına sahip ülkeler arasında ve benzer ürünlerle yapılan endüstri içi ticaret şeklinde olmaktadır. Endüstri içi ticaret, belirli bir sanayi dalı kapsamında yer alan birbirinden farklılaştırılmış yapıdaki ürünlerin karşılıklı olarak hem ihraç hem de ithal edilmesidir ve sermaye/emek oranı benzer olan ülkeler arasında endüstri içi ticaret yüksek düzeydedir.
Yeni dış ticaret teorileri 1970’li yılların sonunda ortaya çıkmıştır. Tam rekabet ve ölçeğe göre sabit getiri varsayımları terk edilerek, eksik rekabet piyasaları ve ölçeğe göre artan getiri analize katılmıştır.
Klasik iktisadın dış ticaret teorisi alanında temel konusu olan ticaretten elde edilen kazanç ve refah etkileri çerçevesinde, Marshall ölçek ekonomilerinin dış ticaret hadleri üzerindeki etkilerini incelemiştir. Marshall’a göre, ölçeğe göre artan getirinin olduğu durumda bir ülkenin ithalat talebinin artması, ithalat yapılan ülkede üretimin artmasına ve ölçek ekonomileri nedeniyle maliyetin düşmesine neden olacağı için, ithalat yapan ülkenin dış ticaret hadlerinde iyileşme yaratarak refah artışına neden olabilir.
Graham (1923)’a göre artan getiri durumunda dış ticaret, kaynak dağılımını ölçeğe göre artan getirili endüstrilerden azalan getirili endüstrilere yönelttiği durumda, toplam üretimde düşmeye ve dolayısıyla ülke refahında azalmaya neden olacaktır.
Ohlin (1933), ölçek ekonomilerinin dış ticaretin belirleyicilerinden biri olduğunu belirtmiştir. Ohlin’e göre ölçeğe göre artan getiri, büyük ölçekli üretim birimlerinin ve dolayısıyla uluslararası uzmanlaşma ve imalat sanayindeki dış ticaretin açıklaması olabilir.
Balassa (1966) ve Grubel ve Lloyd (1975) gelişmiş ülkeler arasındaki ticaretin önemli ölçüde endüstri içi ticaret olduğunu saptamış, Balassa (1967) ise, Savaş sonrası dünya ticaretinde meydana gelen değişmelerin ölçek ekonomikleri ve eksik rekabet teorileri olmadan açıklanamayacağını belirtmiştir.
1970’li yılların sonunda farklılaşmış ürünler arasında endüstri içi ticareti açıklamayı amaçlayan monopolcü rekabet teorileri bir birinden bağımsız olarak Lancaster (1975), Spence (1976) ve Dixit ve Stiglitz (1977) tarafından geliştirilmiştir.
Yeni dış ticaret teorilerine göre ekonomik entegrasyonun üç önemli etkisi vardır: 1.Yer seçimi etkisi 1.1. Firma Yer Seçimi Teorisi 1.2. Ekonomik Entegrasyon ve Sanayi Yığılması 2. Kaynak Dağılımı Etkisi 2.1. Artan Mal Çeşitliliği Etkisi 2.2. Rekabet Yanlısı Etki 2.3. Yeniden Yapılanma Etkisi 2.4. Piyasa Bütünleşmesi Etkisi 3. Büyüme Etkisi
1. Yer seçimi etkisi: Ekonomik entegrasyonun endüstriyel faaliyetler ve ülkenin gelir düzeyi üzerindeki etkisini gösterir. Neoklasiklere göre ekonomiler karşılaştırmalı üstünlüklere sahip oldukları alanlarda uzmanlaşırlarsa ekonomik faaliyetlerin ülkeler arasında farklılaşmasına sebep olmakla birlikte, faktör fiyatlarının eşitlenmesi teorisi, serbest ticaret sonucunda faktör fiyatlarının eşitleneceğini öngörmektedir.
Baldwin (1994), “Yeni Yer Seçimi Teorisi” olarak adlandırılan yeni yaklaşımı geliştirmiştir. Bu yaklaşıma göre entegrasyonun, başlangıç aşamasında ekonomik faaliyetlerin bir bölgede kümelenmesine neden olarak ülkelerin sanayi yapısı ve gelirleri arasında farklılaşmaya neden olacağı, ancak entegrasyon sürecinin tamamlanması ile birlikte bu farklılıkların ortadan kalkacağı ve nihai olarak faktör fiyatlarının ülkeler arasında eşitleneceğidir
1.1. Firma Yer Seçimi Teorisi: Ölçeğe göre artan getiri ve eksik rekabet koşulları altında entegrasyonun başlangıç aşamalarında, yığılma güçleri olmasa dahi, küçük ülkede endüstriyel üretim ve gelirin olumsuz olarak etkileneceğini, ancak ileri aşamalarda küçük ülkenin endüstriyel üretim ve gelir cinsinden kazancının artacağı yapılan çalışmalarda görülmüştür.
Venables (1994), birincisi, çevre ülkedeki firmaların dış ticarete daha bağımlı olması nedeniyle ticaret maliyetlerindeki azalmanın getireceği ihracat artışının küçük ülkeye sağladığı kazançtır. İkincisi, merkez ülkedeki firma sayısı, çevre ülkedeki firma sayısından daha fazla olduğu için ticaret maliyetlerinin azalması sonucu çevre ülkenin iç piyasasında merkez ülkenin firmalarının nüfusu artmaktadır.
1.2. Ekonomik Entegrasyon ve Sanayi Yığılması: Geleneksel ekonomi teorisi firmaların belli bir bölgede yoğunlaşması olasılığını dışlamaktadır. Myrdal (1957), Kaldor (1972) ve Arthur (1990) geri iletim bilgilerinden bahsetmişlerdir. Buna göre ölçeğe göre artan getiri ve monopollü rekabet piyasası varsayımları altında pozitif bağlantılar ve yığılma güçlerine bağlı olarak ekonomik entegrasyon sonucunda ülkelerin sanayi yapısı ve gelirleri arasında farklılıklar oluşabileceğine dikkat çekmişlerdir.
Krugman’a göre pozitif talep bağlantılarına sebep olabilecek faktör iş gücü göçüdür. Faini, Rivera-Batiz, Venables ise pozitif arz bağlantılarına sebep olabilecek girdi-çıktı bağlantılarına dikkat çekmişlerdir. Krugman’a göre hangi ülkede yığılmanın gerçekleşeceği başlangıç koşullarına bağlıdır. Ekonomik entegrasyonun küçük ve büyük ülke arasında gerçekleşmesi analizin temel sonuçları itibariyle bir farklılık yaratmamakta ama bu durumda yığılma büyük ülkede gerçekleşmektedir
2. Kaynak Dağılımı Etkisi2.1. Artan Mal Çeşitliliği Etkisi: Endüstri içi ticaretin nihai mallardan çok ara mallarında gerçekleştiğini gören Either (1982) ve Helpman (1985)’a göre serbest ticaret sonucu tüketiciler için mal çeşitliliğinin artması refah arttırıcı etkisinin yanı sıra ara mallar çeşitliliğinin artması da refah artışının bir başka kaynağı olmaktadır.
2.2. Rekabet Yanlısı Etki: Dış ticaretin serbestleşmesi sonucu ithalatın artması, yabancı üreticilerden gelen rekabeti arttıracağı için, yurt içinde üretim yapan üreticilerin piyasa gücünü azaltarak fiyat-maliyet marjının düşmesine neden olmaktadır. Bu da refahı arttırıcı bir etki doğurmaktadır.
2.3. Yeniden Yapılanma Etkisi: Eksik rekabet ve ölçek ekonomileri durumunda dış ticaretin serbestleştirilmesi sonucu rekabetin artması ve karların düşmesi bazı firmaların piyasadan çekilmelerine ve kalan firmaların daha büyük ölçüde üretim yapmalarına neden olmaktadır. Böylece endüstri içinde kaynakların daha rasyonel dağılımı sağladığı için kaynak dağılımında etkinliği arttırmaktadır.
2.4. Piyasa Bütünleşmesi Etkisi: Yeni Ekonomik Entegrasyon Teorisi bölünmüş ulusal piyasaların tek bir pazar haline gelerek bütünleşmesinin refah üzerindeki etkileri üzerinde durmaktadır. Çünkü tarife dışı engeller nedeniyle birlik içinde tek pazarın sağlanamamasının ekonomik maliyetleri olmaktadır. Yapılan çalışmalar asıl refah artışının tek pazara geçilmesi ile sağlanacağını göstermektedir. Çünkü bu durumda firmaların fiyat farklılaştırması yapma imkanları kalmamaktadır.
Neoklasik Büyüme Teorisinin varsayımları aşağıdaki gibi sıralanmaktadır: • Ölçeğe göre sabit getiri söz konusudur, • Sermayenin marjinal verimliliği azalmaktadır, • Ekonomide üretilen tek bir mal vardır, • Faktörler arası ikame olanaklıdır, • İşgücü sabit bir hızla büyümektedir, • Ekonomik hayatta devlete sınırlı bir rol verilmektedir.
Durağan durum dikkate alındığında NBT’nin iki öngörüsü bulunmaktadır: Bu teoride tasarruf oranı ile kişi başına gelir arasında doğru orantı söz konusudur. Yani nispî olarak daha çok tasarruf eden bir ülke daha az tasarruf edene oranla durağan halde daha sermaye yoğun ve daha zengin olacaktır. Fakat tasarruf oranı ne olursa olsun teknolojik gelişme hızı aynı olan iki ülkenin durağan hal büyüme hızları birbirine eşit olacaktır
NBT’nin ikinci öngörüsü “yakınsama hipotezi”(convergence hypothesis) nin geçerli olacağı ve ülkeler arası gelişmişlik farklarının ortadan kalkacağıdır. Ülkeler arası gelişmişlik farkları, ülkelerin faktör donanımlarının farklı olması ve sermayenin marjinal verimliliğinin azalması dolayısı ile ortaya çıkmaktadır.
Yakınsama hipotezine göre zengin (gelişmiş) ülkelerden sermayenin getirisinin yüksek olduğu fakir (az gelişmiş) ülkelere doğru bir sermaye akışı söz konusudur. Ayrıca sermayenin işgücünden daha hızlı arttığı bir ülkede teknoloji de dışsal ve sabitken faiz hadlerinin düşeceği ve fakir ülkelerin zengin ülkelerden daha hızlı büyüyüp onları önünde sonunda yakalayacağı öngörülmektedir. Ancak Neoklasikler’in yakınsama hipotezi ile ilgili öngörüleri -özellikle teknolojinin sabit ve dışsal kabul edilmesi- dünya gerçekleri ile örtüşmemiştir.
İBT’nin temelleri Adam Smith (1776)’e kadar dayanmaktadır. Smith, İBT’de özellikle üzerinde durulan işbölümü ve uzmanlaşmaya ilk değinen iktisatçıdır. Smith’e göre işbölümündeki artışa bağlı olarak emeğin prodüktivitesinde artış meydana gelmektedir. İşbölümü ve uzmanlaşma sonucu işçilerin beceri ve üretkenliğinin artması, iş değişiminden kaynaklanan zaman kayıplarını da önlemektedir
Daha sonra Alfred Marshall, İBT’de üzerinde durulan dışsal ekonomiler kavramlarını geliştirmiştir. Dışsallık, bir ekonomik faaliyetin bunu gerçekleştiren ekonomik birim dışındakileri olumlu veya olumsuz etkilemesidir.
Dışsallıkların varlığı durumunda optimal kaynak dağılımı ve maksimum sosyal yarar sağlanamadığı için tam rekabet varsayımından vazgeçmek gerekmektedir. İBT’de de bu yapılmıştır. Böyle bir ekonomide dışsallık, sosyal / özel maliyet ile sosyal / özel fayda arasındaki fark olarak ortaya çıkmakta ve bu da devletin ekonomiye müdahalesini haklı göstermektedir
Joseph Schumpeter (1926) ise İBT’de de üzerinde durulan icat, yenilik, yaratıcı yıkıcılık ve yenilikçi girişimci kavramlarını literatüre kazandırmıştır. Schumpeter’e göre ekonominin asıl itici gücü, ortaya çıkan yeni teknolojik gelişmeler ve girişimcilerin bu teknolojileri kullanma becerileridir.
İBT, teknolojik ilerlemenin genellikle olumlu etkiler doğuracağını belirtmiş ve bunu “taşma etkileri” olarak nitelendirmiştir. Niteliksel büyüme süreci sonucunda ekonomide ortaya çıkan bu olumlu etkiler, hem olumsuz etkileri azaltır hem de yeniliklerin etkin olduğu yüksek bir büyüme oranı ile reel hasılanın artmasını sağlar
İBT, teori ile pratik arasındaki bağı kurabilmek için teknolojik gelişme, insan sermayesi, işbölümü ve uzmanlaşma, ölçek ekonomileri, dışsallıklar ve yayılma etkilerini içselleştirmiştir. İBT’de büyümenin sürdürülebilmesi ise teknolojik yenilikler, altyapı yatırımları ve insan sermayesi gibi kaynaklarla açıklanmıştır.
İBT’de sermaye kavramı, bilgi ve insan sermayesini de içine alacak şekilde genişletilmiştir. İçsel Büyüme Teorisyenleri, Neoklasikler’in azalan verimler varsayımının aksine sermayenin artan getirisi olduğunu, sermaye birikiminin sonsuza kadar sürebileceğini ve sermaye başına gelirde artış meydana gelebileceğini varsaymışlardır.
Neoklasik teoride teknolojik gelişme dışsal olarak kabul edilmiş ve gelişmenin kendiliğinden sağlanacağı varsayılmıştır. İBT’de ise teknolojik gelişme, içsel bir faktör olarak modele dahil edilmiştir.
NBT’de uzun dönemde ülkelerin kişi başına düşen millî gelir düzeylerinin birbirine yaklaşacağı ve bu sayede ülkeler arası gelişmişlik farklarının ortadan kalkacağı öngörülmüştür. Buna yakınsama hipotezi; gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkeleri yakalaması esnasında geçen süreye de “yakalama süreci” denmiştir.
İBT ilk kez Paul M. Romer’in 1986’da yayımladığı “Increasing Returns and Long Run Growth” adlı makalesiyle ortaya çıkmıştır. Romer, “Eğer sermayenizi bilgi ve beceriler ile birleştirirseniz azalan verimler yasası etkisini kaybeder.” (Romer, 1986: 1002-1037) diyerek son derece önemli bir konuya vurgu yapmıştır.
Modelde bilgi, ayrı bir üretim faktörü olarak kabul edilmiştir. “Bilgi, öğrenme, gözlem ve araştırma yoluyla elde edilen gerçek; insan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan zihnî üründür”. Yeni bilgi edinebilmek sistemli çalışmayı gerektirdiğinden bilgiden yararlanma bir maliyet içerir. Bir firmanın da rekabet üstünlüğü kazanıp bu üstünlüğünü koruyabilmesi, yeni bilgiye ulaşmasına bağlıdır.
Romer’in modelinde ekonomik faaliyetler, iki sektörde yapılmaktadır: İmalât sektörü ve Ar-Ge sektörü. İmalat sektöründe yatırım ve tüketim malları üretilirken Ar-Ge sektöründe büyümenin devamını sağlayan yeni fikirler üretilmektedir. Bir firmanın Ar-Ge organizasyonundaki iyileşmeler, bilgi sermayesinin de getiri oranını yükseltmektedir.
Romer’e göre bilgi, iki biçimde ele alınmaktadır. Bunlardan ilki firmaya özgü bilgilerdir, diğeri ise toplumun genel bilgi seviyesidir. Toplumun genel bilgi seviyesi tüm firmaların bilgi seviyeleri toplamına eşittir. Eğer bir firma bilgi seviyesini arttırırsa toplumun genel bilgi seviyesi de artar. Bilgi ve teknolojik gelişmeler tüm ekonomik birimler üzerinde olumlu etki yaratarak “taşma etkileri”ni ortaya çıkarır.
Barro’nun modelinde kamu sektörünce sağlanan mal ve hizmetlerin üretim faktörlerinden biri olduğu varsayılmıştır. Kamusal mallar yarattıkları pozitif dışsallıklar, insan sermayesinin üretilmesi ve geliştirilmesinde taşıdıkları önem ve yol açtıkları artan getiri dolayısı ile içsel büyümenin önemli bir etmeni olarak kabul edilmiştir.
Barro’nun geliştirdiği modelin amacı, devletin (veya kamu sektörünün) iktisadî büyümeyi etkileyebildiğini ortaya koymaktır. Modelin temel varsayımı, devlet harcamalarının özel sermayenin verimliliğini arttırdığıdır. Bu varsayım, devletin ekonomide aktif bir politika izlemesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Devletin büyümeyi hızlandırmada uygulayabileceği en iyi politika, piyasaların istikrarlı işlemesini sağlamak, firmaların devletin uzun dönemli politikalarını benimsemelerini sağlayacak istikrarlı bir ekonomik ve politik ortam oluşturmak, fiziksel, çevresel ve sosyal altyapıyı düzenlemek ve geliştirmek olacaktır
3. Büyüme Etkisi: Büyüme etkisi, ekonomik entegrasyonun fiziki sermaye, insan sermayesi ve bilgi sermayesi üzerindeki etkilerini gösterir. Orta dönemli etki: Uyarılmış sermaye birikimidir. Sermaye birikimi arttıkça sermayenin getirisi azaldığı için büyüme etkisi geçicidir. Orta dönemli büyüme etkisinin büyüklüğü, başlangıçtaki statik etkiden kaynaklanan üretim artışının büyüklüğüne ve sermayenin marjinal getirisinin hangi hızla düştüğünü belirleyen ölçek ekonomilerine bağlı olarak değişmektedir.
Uzun dönemli etki: Sermaye birikiminin uzun dönemde kalıcı olarak artması nedeniyle, büyüme oranında meydana gelen kalıcı artıştır. Sürekli ve kalıcı bir büyüme vardır. Baldwin ve Venables (1995), sermayenin tam akışkan olduğu bölgesel ekonomik entegrasyonun sermaye birikimi ve üretim üzerindeki etkisini incelemişlerdir.
Bölgesel ekonomik entegrasyonun etkileri • Kaynak dağılımında etkinliği arttırır, • Sermayenin tam akışkan olması durumunda yatırım sapmasına yol açarak yabacı sermaye artışına yol açar. • Bölgesel ekonomik entegrasyon sonucu ara mallarında ticaretin serbestleşmesi, ara mallar çeşitliliğini arttırarak nihai malın üretiminin artmasına neden olmaktadır. Üye ülkeler arasında ara mallar ticaretinin artmasına sebep olarak, nihai malda üretim sürecinde uzmanlaşmaya ve verimlilik artışına neden olur
Bölgesel ekonomik entegrasyonun etkileri • Üretim buluşları modelinde dış ticaretin serbestleştirilmesi veya bölgesel ekonomik entegrasyon, firmaların Ar-Ge yatırımlarından elde edilen getirinin artmasına neden olarak teknolojik gelişme ve ekonomik büyümeyi hızlandırır. • Ekonomik entegrasyon piyasa büyüklüğünü arttırarak ölçek ekonomilerinden yararlanılmasını sağlar. • Ekonomik entegrasyon teknik bilginin uluslararası yayılma hızını arttırarak teknik bilgi stoklarını arttırır.
Bölgesel ekonomik entegrasyonun etkileri • Ekonomik entegrasyon rekabeti arttırır. a) Rekabetin artması yurt içi firmaları disipline ederek buluş yapma hızlarını arttırır. Büyümeyi olumlu etkiler. b) Buluşları gerçekleştiren firmalar arasında rekabetin artması, buluşları olumsuz yönde etkileyen tekelci yapının ortadan kalkmasını sağlayarak teknolojik gelişmeyi hızlandırır. Ama dış ticaretin serbestleşmesi bazı firmaların piyasadan çekilmesine, kalanların ise daha büyük ölçekte üretim yapmasına neden olabilir. Bu, yoğunlaşma oranının artmasıdır.
Ölçeğe göre artan getir ve eksik rekabet koşulları altında, entegrasyonun ileri aşamalarında küçük ülkede endüstriyel üretim ve gelir cinsinden kazanç artar. • Firmaların belli bir bölgede yoğunlaşması firmalar açısından maliyet avantajına yol açarak büyüme üzerinde olumlu bir etki yaratabilir.
KAYNAKLAR • Akkoyunlu, Arzu (1996). “Yeni Dış Ticaret Teorileri”. Ekonomik Yaklaşım. Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü. Cilt 7. • Akkoyunlu-Wigley, Arzu (2005). “Yeni Ekonomik Entegrasyon Teorisi”. Osman Küçükahmetoğlu, Hamza Çeştepe ve Şevket Tüylüoğlu (eds) içerisinde. Ekonomik Entegrasyon (Küresel ve Bölgesel Yaklaşım). Ankara: Ekin Yayınevi. • Ateş, Sanlı (1988). “Yeni İçsel Büyüme Teorileri ve Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamiklerinin Analizi”. Çukurova Üniversitesi. Adana: Sosyal Bilimler Enstitüsü. İktisat Anabilim Dalı. Yayınlanmamış Doktora Tezi. • Demir, Osman (2002). “Durgun Durum Büyümeden İçsel Büyümeye”. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler FakültesiDergisi. Cilt:3,Sayı:1.
Erkan, Hüsnü (1998). Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme. 4.Baskı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Yayın No:326. • Hiç, Mükerrem (1988). Büyüme ve Gelişme Ekonomisi. İstanbul: Menteş Kitabevi. • Kibritçioğlu, Aykut (Ocak - Aralık 1998). “İktisadî Büyümenin Belirleyicileri ve Yeni Büyüme Modellerinde Beşerî Sermayenin Yeri”. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi. Cilt:53.No:1-4.ss.207-230. • Küçükahmetoğlu, Osman (2005). “Reel Entegrasyon Teorisi”. Osman Küçükahmetoğlu, Hamza Çeştepe ve Şevket Tüylüoğlu (eds) içerisinde. Ekonomik Entegrasyon (Küresel ve Bölgesel Yaklaşım). Ankara: Ekin Yayınevi. • Oğuztürk, Bekir Sami (2003). “Yenilik Kavramı ve Teorik Temelleri”. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler FakültesiDergisi. Cilt:8. Sayı:2. Isparta. 253-273.
Romer, Paul. M. (October 1986). “Increasing Returns and Long Rung Run Growth”. Journal of Politicial Economy. 94:5.ss.1002-1037. • Smith, Adam (1997). The Wealth of Nations(Books I-III). Penguin Books. • Tezel, Yahya Sezai (2003). İktisadî Büyüme. Ankara: İmaj Kitabevi. • TÜSİAD (2005). Türkiye’de Büyüme Perspektifleri Makroekonomik Çerçeve Dinamikler/Strateji. TÜSİAD Büyüme Stratejileri Dizisi. No:1. • Ülgener, Sabri F. (1976). Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi Büyüme . Gözden Geçirilmiş 5. Baskı. İstanbul: Der Yayınları. No:2. • Vatansever Deviren, Nursen (2004). “Türkiye ile Avrupa Birliği Ülkeleri Arasında Sınai Ürünleri Endüstri-içi Ticareti”. İktisat İşletme ve Finans Dergisi. Eylül. 107-127. • Yülek, Murat A. (Nisan 1997). “İçsel Büyüme Teorileri, Gelişmekte Olan Ülkeler ve Kamu Politikaları Üzerine”. Ankara: HazineDergisi. Sayı : 6. ss.1-15.