1 / 118

LACAN ve PSİKOTERAPİ Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD.

LACAN ve PSİKOTERAPİ Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD. JACQUES LACAN (1901-1981). JACQUES LACAN (1901-1981). Paris Tıp Fakültesi mezunu 1932 Doktora tezi (Paranoid Psikoz ve Kişilikle İlişkileri) 1932

chen
Télécharger la présentation

LACAN ve PSİKOTERAPİ Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD.

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. LACAN ve PSİKOTERAPİ Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD.

  2. JACQUES LACAN (1901-1981)

  3. JACQUES LACAN (1901-1981) • Paris Tıp Fakültesi mezunu 1932 • Doktora tezi (Paranoid Psikoz ve Kişilikle İlişkileri) 1932 • Fransız Gerçeküstü Akımına katılır 1934 • Société Française de Psychanalyse’in kuruluşu 1953 ve Seminerlerin başlaması • Uluslararası Psikanaliz Birliği’nden atılma 1963

  4. JACQUES LACAN • Kendi analitik topluluğunu kurması L‘Ecole Freudienne de Paris 1964 • Ecrits’ in yayımlanması 1966 • 1968 Mayıs Ayaklanması • Ecole Freudienne’i dağıtması ve La Cause Freudienne’in kuruluşu 1980 • Ölüm 1981

  5. J. LACAN • Lacan’ın öğrettikleri disiplinler arası çalışmalarda önemli gelişmelere yol açmıştır (Foucault, Derrida). • Bilinçdışını dinlemenin metaforu olarak “imkansız tarz” • Lacan, Freud gibi açık, didaktik bir tarzda yazmamıştır. Okurun, dinleyenin katılımını çabasını arzular.

  6. “Meaning of a return to Freud is a return to the meaning of Freud” J. Lacan • “Freud’a dönmenin anlamı, Freud’un anlamına dönmektir” J. Lacan • Lacan’ın “Bilinçdışı dil gibi yapılanmıştır” hipotezinin ardında Freud’un rüya teorisi vardır.

  7. “ANALİTİK PRATİK DİL PRATİĞİDİR” J. Lacan • Lacan, Freud’a F. Saussure’ün yapısalcı dilbilimi üzerinden dönmüştür. • Dilbilim, psikanalizin çözemediği ezeli nature / nurture tartışmasına önemli bir katkı sunar. • Freudiyen bilinçdışı yalnızca dürtü kuramıyla tanımlanamaz. • Lacan’ a göre bilinçdışı, doğa kültür arasındaki uzamda yer alır.

  8. YAPISALCILIK ve YAPI KAVRAMI • 20. yy ikinci yarısında dil, kültür, matematik felsefesi ve toplum analizinde en fazla kullanılan yaklaşım • Yapısalcılara göre, elementler veya nesneler ilk bakışta belirgin olmayan sistemlere göre ilişki içindedirler. • Yapısalcı yaklaşımda benzer gruplanmalara ait nesneler ve onların elementleri arasındaki görünmeyen ilişkilerin açığa çıkarılması önem kazanır.

  9. YAPISALCILIK • Nesneler arası ilişkide yeni ilkelerinin ortaya çıkması için nesnelerin benzer gruplaşmalar oluşturmaları gerekir. • Sistem içi ilişkiler sistemin unsurlarını dönüştürür. • Sistem içindeki nesneler veya unsurlarının ilişkilerini belirleyen yasalar, sisteme özgül yapıyı belirlememizi sağlar.

  10. J. LACAN • Lacan, postyapısalcı düşünürler arasında sayılır. • Roland Barthes, J.F. Lyotard, M. Foucault, J. Derrida, Baudrillard, J. Kristeva, G. Deleuze, F. Guattari • Anlamın; geçiciliği, kayganlığı, ikircikli olduğunda uzlaşırlar • Bütüncü, özcü, kurumsal olana karşı

  11. FREUD ve LACAN’DA “ÖLÜM” İÇGÜDÜSÜ / DÜRTÜSÜ • İnsan davranışlarını motive eden nedir veya nelerdir ? • İçgüdü (instinct, instinkt) • Dürtü (drive, trieb)

  12. İÇGÜDÜ (Instict, Instinkt) “Belirli bir türün tüm üyelerinde bulunan, benzer biçimde ortaya çıkan, kalıtsal olarak önceden belirlenmiş davranış.” Laplanche, Pontalis 1974

  13. DÜRTÜ (Drive, Trieb, Pulsion) • “Ortaya çıkardığı davranış ve doyum nesnesi daha önceden belirlenmemiş.” • “Bedenin içinden kaynaklanan ve zihinsel aygıta iletilen tüm güçlerin temsilcileri” 1920 • “Organizmada bulunan ve sürekli akan bir uyarım kaynağının ruhsal temsilcisi.Dolayısıyla dürtü kavramı ruhsal olanla fiziksel olan arasındaki sınır çizgisine karşılık gelir.” S. Freud Cinsellik Üzerine 1905

  14. YAŞAM ve ÖLÜM İÇGÜDÜLERİ(EROS & THANATOS) • “Canlı maddede işleyen güçleri ele alarak iki tür içgüdüyü ayırt etmeye yöneldik: yaşayanı ölüme götürmeye çalışanlar ve sürekli olarak yaşamın uzatılmasına çalışan ve başaran diğerleri” S.Freud, Haz İlkesinin Ötesinde,1920

  15. ÖLÜM İÇGÜDÜSÜ • “İlk canlı maddenin oluşumuyla, o ana dek cansız bir madde olan şeyde o noktadan sonra doğan gerilim kendini yok etmeye çalıştı. Bu yolla ilk içgüdü yaşam buldu: cansız duruma geri dönme içgüdüsü.” S. Freud 1920

  16. HAZ İLKESİNİN ÖTESİNDE NE VAR? “Zihinsel yaşamın ve belki de genel olarak sinirsel yaşamın egemen eğilimi uyaranlara bağlı içsel gerilimi azaltma, sabit tutma ya da kaldırma çabasıdır (Nirvana İlkesi).” • Sabitlik (Constancy) • Minumun Entropi • Homoeostasis

  17. YAŞAYAN VARLIKTAN İNORGANİK DURUMA “Canlılardan önce cansız şeyler vardı.” “İşlerin daha önceki bir durumunu yeniden kurmaya yönelik bir itki” “Tüm yaşamın amacı ölümdür.” S.Freud

  18. “Farkında olmadan rotamızı Schopenhauer’in felsefe limanına kırdık.”S. Freud • “Bütün insan etkinliklerinin sona ermesi, bu etkinliği sürdürten gücün bir yük altından kurtuluşu gibi görünüyor. Ölülerin yüzlerinde görülen o yumuşak durulmuşluk, belki de bunu dile getirmektedir.” Schopenhauer, Ölüm

  19. YAŞAM İÇGÜDÜLERİ (EROS) LİBİDO • Yaşam içgüdüleri daha büyük birlikler kurma ve sürdürme eğilimindedir. • Yaşam içgüdülerinin temel ilkesi olarak Eros, organizmalardaki canlı maddenin iç düzenini sürdürmek ve yeni birimler oluşturmak eğilimidir.

  20. “YİNELEME ZORLANIMI” • “Yineleme zorlanımı; Çiğnemiş olduğu haz ilkesinden daha ilkel, daha temel, daha içgüdüsel görünen bir şey” • “Haz ilkesi, işi zihinsel aygıtı tümüyle uyarılmadan kurtarmak ya da ondaki uyarılma miktarını sabit ya da olabildiğince düşük tutmak olan bir işlevin hizmetinde çalışan bir eğilimdir.” S. Freud, Haz İlkesinin Ötesinde 1920

  21. “ARZU” • “…hiçbir yerine geçen ya da tepkisel oluşum ve hiçbir yüceltme bastırılmış içgüdünün ısrarlı gerilimini kaldırmaya yeterli olmayacaktır. Ve ulaşılan konumunda hiçbir molaya izin vermeyecek olan… GÜDÜCÜ ETMENİ SAĞLAYAN ŞEY, İSTENEN DOYUM HAZZIYLA GERÇEKTEN ELDE EDİLEN DOYUM HAZZI ARASINDA Kİ MİKTAR FARKIDIR.” S. Freud

  22. YAŞAM BEKÇİLERİ – ÖLÜM KÖLELERİ • “Artık canlının her engel karşısında kendi varlığını sürdürme konusunda şaşırtıcı kararlılığını hesaba katmamız gerekmez. Bize kalan şey canlının yalnızca kendi bildiği gibi ölmek istediği gerçeğidir. Dolayısıyla bu YAŞAM BEKÇİLERİ DE BAŞLANGIÇTA ÖLÜM KÖLELERİYDİ.” S. Freud 1920

  23. HOMOESTAZ (Homoeostasis) • “Tüm canlı mekanizmaların tüm çeşitliliklerine rağmen tek bir hedefleri vardır; iç dünyalarındaki yaşam koşullarını sabit tutmak” Claude Bernard Kandel,Principles of neural Science İçinde • “…eğer bir grup atom, enerji eşliğinde kararlı bir yapı alırsa, bu biçimde kalmaya eğilimlidir. En ilksel doğal seçilim, basitçe kararlı yapıların seçilip kararsızların reddedilmesiydi.” Richard Dawkins, Gen Bencildir

  24. SABİTLİK ve SÜREKLİLİK ARAYIŞI (Homoestaz) • “Sabitlikler ve süreklilikler arayarak dünyayı düzene sokmak, zihnin en temel eğilimidir.” D. N. Stern Interpersonal World of the Infant

  25. “BY” ? “TOWARD” ? • Lacan, ölüm içgüdüsünün/dürtüsünün doğası konusunda Freud’la aynı fikirde değildir. “Yaşam, minumum entropi arayışı olarak ölüme doğru değil, libido/jouissance fazlalığı olarak “ölüm” tarafından yönlendirilir.” J. Lacan Seminer VII

  26. ÖLÜM İÇGÜDÜSÜ / DÜRTÜSÜ • “Lacan’ın ölüm dürtüsü, insan dürtüsünü hayvan içgüdüsüne indirgemez. Aksine insanın biyolojik organizması kültür içinde sembolik anlamlar kazanır. Hayvan doğrudan nesneden doyum sağlarken, hayvan olarak insan nesnenin verdiği doyumun/hazzın ötesinde onun arzusunu arzular.” E. Ragland

  27. “REAL” (Gerçek) • Real (gerçek), temsil edilemeyen, sembolize edilemeyendir. • Gerçek, dışımızdadır (out there) sürekli çarpıp durduğumuzdur. • Orijinal travmanın “damgası” “gerçek” te kazılıdır.

  28. MİNUMUM ENTROPİ x UYUM (Consistency) “Varlığımızı stabil, bütün ve kendimizle “bir” hissetmek için bize bir zamanlar haz vermiş sözcük veya eylemleri tekrarlarız, Freud’un dediği gibi minumum entropinin sabitliğini arzuladığımız için değil, bizi anksiyeteden koruyacak bedensel doyumun vereceği uyumu/ahengi (consistency) arzu ettiğimiz için.” J.Lacan

  29. “Anksiyete, özdeşimlerin kaybedileceği korkusu çevresinde ölüm dürtüsünü fantaziyle bağlantılandırır.” J.Lacan • “Ben neyim? • Toplumun bakışında benim değerim ne?, • İşte bu bende eksik olan!, • Kendimi ideal olarak nasıl gerçekleştirebilirim? Bunlar bizi gündelik eylemlerimizde yöneten “ölümdür”. J.Lacan

  30. M. KLEİN x LACAN • “ ‘Ölüm’ içgüdüsü, saldırganlık içgüdüsü olarak yorumlanamaz.” • “Saldırganlık, insan egosunun paranoid temelindeki narsisizme eşlik eder.”

  31. İNSAN YAVRUSUNUN İLK KARŞILAŞTIĞI ŞEY : EKSİKLİK

  32. “EKSİK OLMAYAN TEK ŞEY EKSİKLİKTİR” • Zarfını -ana rahmini- ve yaşam kaynağını kaybeden bebek, bir bakıma kendinin bir parçasını kaybetmiştir. Ağlayarak bu kaybettiği parçayı kendini tekrar bütünlemek üzere ister. Fakat karşılaştığı kendisi olmayan ve kendisinden bağımsız dış nesnedir. Artık zaten hiç kavuşamadığı tamlığını yitirmiştir ve tekrar kavuşmak için sonsuza kadar çabalar. • İlk karşılaşma meme veya başka bir kişi veya nesneyle değildir. İlk karşılaşılan nesnenin ve kendinin eksikliğidir. • Bebek, eksikliği bilir, neyin eksik olduğunu değil.

  33. 0 – 6 AY: BÖLÜNMÜŞLÜK/ EKSİKLİK/ KARMAŞA • Bebeğin bedenindeki yapısal, “organik düzensizlik” iç ve dış dünyasında sabitlikler ve süreklilikler bulmasını olanaksız kılar.

  34. GERKSİNİM/ARZU/TALEP • Bebeğin ilk doyum deneyimi, gereksinim (need) duyan bebeğe herhangi bir mental temsiline sahip olmadığı bir nesnenin verilmesidir. Bu fizyolojik, organik bir süreçtir. • Bu doyum yaşantısının ardından bebek, bu yaşantısını bir nesneyle ilişkisine değin imge/algı ile ilişkilendirmeye başlar.

  35. Gereksinim, ritmik biyolojik bir işlevdir. • Bebeğin dürtü sürecini zihninde temsil etmesini, doyum yaşantısına değin bellek izi sağlar. • İlk doyumdan sonra dürtü süreci artık saf bir “gereksinme” (need) değildir. Doyumun bellekteki temsiliyle bağlantılı bir gereksinmedir.

  36. GEREKSİNİM / ARZU • “Güdücü etmeni sağlayan şey, istenen doyum hazzıyla gerçekten elde edilen doyum hazzı arasındaki miktar farkıdır.” S. Freud • “Arzu içsel olarak hiçbir gerçek nesneyle doldurulamayacak “eksik” le bağlantılı olduğundan dürtünün nesnesi ancak metonimik olarak arzu nesnesi yerine geçer” J.Lacan

  37. “Arzu, ‘ölüm’ den doğar.” • “Gereksinim nesnesiyle arzu nesnesi arasında radikal bir fark vardır.” • “Arzu, “olmak” isteğinin (want-to-be) yerine geçenidir (metonymy), ego ise arzunun” J. Lacan, Ecrits

  38. ARZU (Desire) / TALEP (Demand) • “Çocuk, Ötekinin biricik arzu nesnesi olmayı arzular” • “Ötekinin arzusunu arzulamak, orijinal doyumu yeniden bulmak arzusu biçimini alır.” • Çocuk, doyumun tekrarı için talep eder. • Talep her zaman formüle edilerek ötekilere yöneltilir. Yani nesnesi vardır. • Talebin 2 yönü vardır. Gereksinimin doyumu ve sevgi talebi.

  39. “ÖTEKİNİN ARZUSU OLARAK ARZU” • “Arzu, her zaman Ötekinin arzusunun arzusu olarak yapılanmıştır.” J.Lacan • Gereksinim biyolojik bir işlevdir • Talep nesneye ve ötesinde sevgiye taleptir • Arzunun nesnesi yoktur

  40. İNSAN YAVRUSUNUN İNSANLAŞMA SÜRECİ

  41. “İNSAN YAVRUSU” İKİ KEZ DOĞAR “İnsan yavrusunun biyolojik doğumu ile psikolojik doğumu eşzamanlı değildir. Biyolojik doğum gözlemlenebilir ve sınırları belirli bir olay, psikolojik doğumsa yavaş ilerleyen intrapsişik bir süreçtir.” M. Mahler, et al.The Psychological Birth of Human Infant 1975

  42. İNSAN YAVRUSU İNSANLAŞIRKEN • Bebek, doğumdan başlayarak çevreyle seçici bir ilişki içindedir. Geçmişte sanıldığı gibi otistik bir dönem yaşamaz. • Bebeğin kendilik duyumu (ego), çekirdek olarak başlangıçtan itibaren vardır. • Bebeğin ruhsal/sosyal gelişiminde belirleyici olan, kendilik duyumundaki değişim sürecidir.

  43. İNSAN YAVRUSUNUN İNSANLAŞMASI O. Kernberg 1-Primer ayrışmamış basamak (İlk 1 ay) 2-Primer ayrışmamış kendilik-nesne temsilleri (2. ay – 8. ay) 3-Kendilik temsillerinin nesne temsillerinden ayrılması (6 – 8 aylarda başlar, 18 – 36 aylar arasında tamamlanır.) 4-Libidinal ve agresif yatırım almış kendilik ve nesne temsillerinin bütün (total) nesne ve kendilik temsillerine entegre olması (3. yılın sonlarında başlayıp ödipal dönem boyunca sürer.) (Otto Kernberg, Object Relations Theory and Clinical Psychoanalysis)

  44. İNSAN YAVRUSUNUN İNSANLAŞMASI D. Stern • Stern, sosyal ilişkiler ve kendilik deneyimlerinin farklı ağırlıklar taşıdığı dört farklı “kendilik duyumu” tanımlar. 1- Zuhur eden, ortaya çıkan kendilik (Sense of an emergent self) 0 – 2 ay 2- Çekirdek kendilik hissi (Sense of a core self) 2 ay –6 ay 3- Öznel kendilik hissi (Sense of a subjective self) 7 ay – 15 ay 4-Sözel kendilik hissi (Sense of a verbal self) 15 ay - ….

  45. KAOSTAN SİMGESELE ÖZNENİN (Subject) DOĞUŞU J. Lacan • Parçalanmış beden imgeleri 0-6 Ay • Ayna Evresi 7-17 Ay • Dile giriş (Sembolik) 18Ay

  46. İNSAN YAVRUSUNUN 0 – 6 AYI(parçalı/paranoid) “Parçalanmış Beden İmgeleri” • Her insan prematüre doğar. • Motor denetimi (kol, bacak, göz-el) zayıf. • Başını çevirme, emme, bakma • Dokunma, koku ve görme algılamada önemli • Görsel-motor sistem güçlü (bakış) • İnsan yüzünü tanır. • Süreklilik ve sabitlik “adacıkları”

  47. 0 – 6 AY PARÇALANMIŞ BEDEN İMGELERİ

  48. 7 – 15 AYLAR (AYNA EVRESİ) • İkili (dyadik) ilişki: anne-bebek • Bakım verenle dikkat, niyetler ve duygulanım halleri paylaşılır • Bakım veren tarafından aynalanmak / tanınmak /yansılanmak, temel arzudur

  49. DUYGULANIM ALIŞ-VERİŞİ (Interaffectivity) DUYGULANIM AHENGİ (Affect Attunement) D. Stern

More Related