1 / 34

MODERNİZM

MODERNİZM. Modernizmin ilk öncüleri ve mimariyi burjuvaziden ayıran 1897’de aralarında Otto Wagner ve Josef Olbrich’in de bulunduğu bir grup mimar ve sanatçı Viyana’da, Viyana Ayrımcıları adını verdikleri bir grup oluşturdular.

burt
Télécharger la présentation

MODERNİZM

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. MODERNİZM Modernizmin ilk öncüleri ve mimariyi burjuvaziden ayıran 1897’de aralarında Otto Wagner ve Josef Olbrich’in de bulunduğu bir grup mimar ve sanatçı Viyana’da, Viyana Ayrımcıları adını verdikleri bir grup oluşturdular. Modernizim kavramı geç V. Yüzyılda ortaya çıkmış Latince’de “bugüne özgü” anlamına gelen ‘Modermus’ dan gelmektedir.

  2. “biz sanat ve mimarlığın tarihsel gücünü (Academi, National İnstitü V.b.) resmi kurumların elinden aldık, bu güç şimdi bizimledir, bizim birliğimizde bulunmaktadır. Bundan böyle artık ne tüccar ne de devlet ne de bizim dışımızdaki güçlerin desteğine ihtiyacımız vardır. Artık sanatın kutsal ışığında yıkanmak isteyenler birliğimize katılıp bizim normlarımızı kabul etmelidir. Müşterinin değişiklik önerileri, özel siparişleri, direktifleri kabul edilemez. Her şeyin en iyisini biz biliriz . mimarinin gelecekteki gerçek yolunu biz görüyoruz.”

  3. İşte modern dönem geçmişin bu normatif değerlerinin yıkılması ile başlamaktadır. Bu dönemde artık pozitif bilimlere olan inanç, dini, siyaseti, devleti sorgulamakta ve sınamaktadır. Toplumsal yaşamda, ahlaki değerler, toplumsal kurallar hepsi sorgulanmaktadır. Her şeyin neden ve sonuçları sorgulanmaya başlamıştır.

  4. Buna paralel olarak mimaride ise “biçim işlevi izler” anlayışı etkili olmaya başlamıştır. Bu anlamda fonksiyon“neden” e karşılık , gelirken, formda “sonuç” olmaktadır. 20. Yüzyılın ilk yarısında dünyadaki mimari alışkanlıklar tümüyle değişmiştir. Bu dönemde, değişim sürecinin merkezinde bugün genellikle “modern hareket” olarak adlandırdığımız tarihsel olguyu görürüz.

  5. Söz konusu hareketin başlangıcı 1914’den önceki 10 yıla dayanır; yaratıcı gücünün en yüksek noktasına 20’li yıların sonlarında ulaşmış, I.Dünya savaşının ardından ise savaş yıllarının getirdiği büyük boşluğu doldurmak istercesine gecikmiş bir patlama ile yeniden ortaya çıkmıştır.

  6. Modern hareketin etkileri, hızla yayılarak bu güne gelmiştir; endüstrileşmiş dünyanın her köşesine ince yüksek ve parlak bloklarla, beton taşıyıcıların verdiği görüntülerle ve pencere açıklıklarının yarattığı noktalı dokuyla taşınmıştır

  7. Yüzyılın mimari devrimi işte böyle ortaya çıkmıştır. Bu dünya tarihindeki en köklü ve evrensel dönüşümdür. Bu büyük süreçte mimari biçim sorunları aslnda arka plandadır; teknoloji ve endüstrileşme, büyük ölçekli planlama ve toplumsal ihtiyaçlara yönelik kitlesel üretim gibi sorunlar mimarlıktan çok inşaat alanın ilgilendiren konulardır.

  8. Artık geçmişin süslü binalarının karşısında son derece pür bir anlayışla inşa edilmiş binalar yükselmeye başlamıştır. Bu da Pürist anlayışın doğmasına neden olmuştur. Ancak Pürist yaklaşımın ustaları olan Mies, Corbusier ve Alto gibi sanatçılar bir tek akımın Modernizmin savunucuları oldukları halde her birinin kişisel üslupları olmuştur.

  9. -Le Corbusier: (1887-1965) Sanatçı özellikle Behrens’le birlikte I. Dünya Savaşı yıllarında inşa edilen ilk konut tasarımlarında etkili olmuştur. Savaş sonrasında Amédéé Ozenfant’la birlikte yakında doğacağını his ettikleri Kübizme matematiksel bir içerik kazandırmak üzere Pürizm hareketini başlatmışlardır.

  10. 1920’de mimarlık üzerine yazılar yazmaya başlamış, makaleleri 1923’de basılan “Bir Mimarlığa Doğru” adlı kitapta bir araya getirilmiştir. Le Corbusier’in mimari başarısının özetlemek gerekirse Modern mimarlığı tümüyle tersine döndürmüş ve baş aşağı etmiştir. Kendinden öncekiler deneysel mühendislikten ve endüstriyel İnşaatdan kaynaklanan kaousu denetim altına almışlar ve bunu klasik ilkeler göre tasarlmış ve bir çerçeveye oturtmuşlardır. Le Corbusier ise bu çerçeveyi kırmış ve endüstriyel biçimlerin özgün hatta yadırgatıcı diline konuşma olanağı tanımıştır

  11. Bunu de yeni düzenleme çizgileri adını verdiği bir yöntem uygulamıştır. Le Corbusier bu yolla Alberti ve Palladio’nun yapıtlarına temel oluşturan Rönesans’a özgü bir denetim anlayışını tekrar tasarıma getirmiştir. Buna göre; mimarlıkta uyumlu ilişkiler ancak mekan biçimleri, duvar açıklıkları ve yapıdaki diğer tüm öğeler belli oranlar gözetilerek tasarlandığında kurulabilir, bu oranlar ayrıca yapıda kullanılan diğer oranlarla da ilişki içinde olmalıdır.

  12. Sanatçı için uyumlu olanın sergilenmesi her zaman önem taşımıştır. II. Dünya savaşının ilk yılarında “Modulor” adını verdiği bir sistem kurmuştur. “Modulor”modül (ölçü birimi) ve section d’or (altın kesim) sözcüklerinden oluşmaktadır.

  13. Modulor;mutlak bir geometriye dayanan ve bir boyutlar bütünü oluşturan mekan ölçü sistemidir.

  14. 1920’lerde yeni bir çağın başladığnı bildiren Le Corbusier , Endüstri çağının gerektirdiği yeni estetik değerlerin oluşmasına çaba harcamıştır. Bu estetik değerleri Pürizmin saf, yalın birincil geometrik formlarda bulmuştur. Le Corbusier’nin güzelik anlayışı Platon’unkiyle bağdaşır; bu açıdan kökleri Antikiteye kadar gider: bu anlayış, klasik olarak adlandırılabilir. Esas olarak üzerinde durulan konu yalınlıktır.

  15. Buna göre Pürizm; her türlü karışıklıktan, dekorasyondan uzak, saflık, arınmışlık ve yalınlık gibi özellikleri içermektedir ve mimarlıkta esas olarak birincil soyut gometrik formlarla ifade edilirler (küp, küre, silndir v.b.). Bu formlar evrensel formlardır dolayısıyla bu formarla yapılan tasarımlar da evrensel olacaktır. Böylece Pürizm, Rasyonalizme yol açıyor ve giderek “Uluslararası Mimarlık” akımını doğuruyordu.

  16. Citrohan Evi (1920)

  17. Villa Savoye (1929-1931)

  18. Marsilya Toplu konut Binası (1945-1952)(Brütalis bir anlayışla inşaa edilmiştir)

  19. Ronchamp Katedrali (1950-1953) (Dışavurumcu bir anlayışla inşa edilmiş)

  20. -Mies Van Der Rohe Le Corbusier’in savunduğu Pürist-Rasyonel anlayışı, tasarımcı daha da ileri götürmüştür. Mekanı, total bir mekan olarak ele almış ve binayı tek bir dikdörtgen prizmadan oluşan mekan şeklinde ifade edecek şekile getirmiştir. Tasarımcı kendi mimarlığını “Az Çoktur (les is more) ile açıklamaktadır. Ona göre mimari kompozisyonlar, mümkün mertebe yalın, az, saf elemanlarla yaratılmalıdır.

  21. Tasarımcı eserlerinde dikdörtgen prizmatik formları gayet yalın, saf bir biçimde kullanmış ve bu konudaki fikrini şöyle açıklamıştır; “ Biz formal problemlerle uğraşmayı red ediyor, fakat sadece binanın problemleriye uğraşmayı kabul ediyoruz” Tasarımcı bu söylemi iel tümdengelim metodunu uyguladığını vurgulamaktadır.Tamamen saf yalın cam kutular tasarımcının mimari dilini oluşturmaktadır.

  22. Barselona-Alman Pavyonu(1929)

  23. Tugendhat Evi (1930)

  24. Sagram Büro Binası (1958)

  25. Lake Shor Dreiv Ap

  26. Berlin National Galeri

  27. -Frank Lloyd Wright: “İç ve dış mekan diye iki ayrı mekan yoktur.... içinde yaşadığmız mekan dışarıya çıkabilmeli, dış mekanla serbestçe birleşebilmelidir....” Tasarımcı, iç mekanı kapalı bir kutu olarak tanımlamakta ve bundan kurtulunması gerektiğini savunmaktadır. Bu kapalılık ortadan kalkmadığı sürece, hakiki mekanı doğa ile bütünleştirmeye imkan yoktur demektedir.

  28. Kutudaki bu kapalılığın en çok dikey elemanların birleşme yeri olan köşelerde olduğunu savundu ve ilk olarak KÖŞELERİ açmıştır Diğer bir dış mekan –iç mekan ilişkisini kurma eylemi ise ilişkiyi güçlendirmek için dikey elemanları iç çekmek olmuştur.

  29. Tasarımcıya göre çatının ayırıcı değil birleştirici bir özelliği vardır. Bunun için diğer elemanlardan kurtulup serbestce uzanabilmeli ve mekanı dışarıya taşıya bilmelidir. Tasarımcı mekanı bu şekilde parçalayarak organik mimariyi savunmuştur ve organik mimariyi şu şekilde tanımlar; “Bütünün parçasıyla ilişkisi neyse, parçanın bütünle ilişkisi odur. Dolayısıyla organiğin esas anlamı bütüncül olarak var olan şeydir”

  30. Şelale Evi (1936)

  31. Robie Evi (1908-1909)

  32. Guggenheim Müzesi (1943-1959) (Dışavurumcu bir anlayışla inşa edilmiş)

More Related