1 / 70

ÜSTÜN ÖZEL YETENEKLİ BİREYLERDE AHLAK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ

ÜSTÜN ÖZEL YETENEKLİ BİREYLERDE AHLAK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ. AYHAN ELİÇORA. Temel Kavramlar. Ahlak; bireyin doğru ve yanlışı ayırt edebilmesini sağlayan değerler bütünüdür

Télécharger la présentation

ÜSTÜN ÖZEL YETENEKLİ BİREYLERDE AHLAK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. ÜSTÜN ÖZEL YETENEKLİ BİREYLERDE AHLAK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ AYHAN ELİÇORA

  2. Temel Kavramlar • Ahlak; bireyin doğru ve yanlışı ayırt edebilmesini sağlayan değerler bütünüdür • Ahlaki gelişim; ise çocuğun toplumun normları doğrultusunda, doğru ve yanlışa ilişkin kendi kişisel değerlerini oluşturabilme sürecidir. • Ahlaki Olgunluk: Bireyin duygu, düşünce ve yargı, tutum ve davranışlarındaki her türlü ahlak dışılığı ve sapmayı hemen hissedebilmesini sağlayan mükemmellik düzeyidir • Ahlaki Kişilik: bireyler, kendi benliğini, öz’ünü, bazı ahlaki taahhütler ve ahlaki özelliklerle tanımlarlar. Yaşamları açısından bu taahhütleri merkezi bir yere koymakta ve onları aşmaları durumunda benlik bütünlükleri tehlikeye girmektedir.

  3. Ahlak Nedir? • Toplumun çoğunluğunun vicdanında kabul gören kurallardır. • Kuşaktan kuşağa aktarılan değerlerdir. • Yazılı olmayan toplum kurallarıdır. • Bireyin doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmesine yarayan ilkeler ve kurallar bütünüdür. • Kişinin doğruyu ve yanlışı ayırmasındaki içsel sesidir. • Ahlak, bireyin uyup uymaması kendi tercihine bırakıldığı kurallardır. • Kişinin kendisinin oluşturduğu, toplum tarafından da kabul gören, kişinin yaşam biçimi ve davranışlarında gözlenen idealler ve ilkelerdir.

  4. Ahlaki Gelişim Kuramları • Psikanalitik Kuram: İçgüdüler denetlenmelidir. Suçluluk hissetmek iyidir.(Sigmund Freud) • Sosyal Öğrenme Kuramı: İyi modeller sunulmalı ve yetişkin normları benimsenmelidir.(Rotter , Albert Bandura) • Bilişsel Gelişimsel Kuramlar : Piaget ve Kohlberg • Piaget Ahlaki Gelişim Kuramı: Zihinsel gelişime paraleldir, yüzeysel ve somut olandan, derin ve soyut olana doğru ilerler • Kohlberg Ahlaki Gelişim Kuramı : Bireyselden, toplumsala, toplumsaldan evrensele ilerleyen üç aşamalı gelişim • Ahlaki davranış değil, ahlaki yargılama yeteneği araştırılmaktadır. • Ahlaki gelişim tüm dünyada, aynı sıra ile ve benzer yaş aralığında ilerler.

  5. ÇOCUKLARDA AHLAK GELİŞİMİ • Çevrenizdeki çocukları izlediyseniz, kurallara uyma konusunda çok katı davrandıklarını görürsünüz. Onlar için bir şey ya doğrudur ya da yanlıştır. İkisinin ortası yoktur. Eğer bir suç işlenmişse cezası çekilmelidir. • İlköğretim ya da lise yıllarında, insanlar kuralları kendi amaçları için değiştirdiklerinde; bazıları için kuralları uygulayıp bazıları için uygulamadıklarını gördüklerinde hayal kırıklığına uğrarlar. • Daha sonraları kanunların nasıl oluşturulup, uygulandığını, değiştirildiğini görürler. • Bireyin ahlak gelişimi belli aşamalar izler. Bu aşamalar bireyin zihinsel gelişiminden bağımsız değil, ona paraleldir.

  6. Bilişsel –Gelişimsel Ahlaki Gelişim Kuramcıları: Piaget ve Kohlberg Ahlak gelişimi ile öncelikle Piaget ilgilenmiştir. Kohlberg daha sonra kuramını Piaget ’inin görüşleri doğrultusunda açıklamıştır. Her iki kuramda da; • Bilişsel gelişimin ahlaki gelişim için ön koşul olduğu kabul edilir. • Çocukların ahlaklı davranışlarından ziyade ahlaki yargı düzeyleriyle ilgilenmişlerdir. • Ahlaki yargı gelişimini ölçmek için çocuklara ahlaki ikilemler (dilemma, çelişki) içeren öyküler sunmuşlardır. • Örn. Piaget: yardım etme niyetiyle kırılan 6 yumurta, bilerek kırılan 2 yumurta. Kohlberg: Hans öyküsü… gibi

  7. Piaget’nin Ahlaki Gelişimi kuramı • Ahlak Öncesi Dönem: (0 – 4/5 yaş): Çocuk benmerkezci eğilimden dolayı başkasının bakış açısını anlayamaz, oyunda ve sosyal yaşamda kuralların varlığından haberdar değildir. • Dışa Bağımlı Evre (Ahlaki Gerçekçilik) (6 – 11 yaş): Çocuk bu dönemde kuralların ve ilişkilerin sorgulanamaz olduğunu düşünmekte ve otoritenin görüşünü aynen kabul etmektedir. 7 – 8 yaşlarında eşitlik ilkesi devreye girer. Suç - ceza derecesini oranlar. Daha şiddetli cezalandıran suçlar, daha kötü suçtur. • Özerk Ahlak Evresi: (Ahlaki Görecelilik) (12 yaş ve üstü): Çocuk kuralların değiştirilemez olmadığını, istenirse anlaşılarak değiştirilebileceğini, kuralların çiğnenmesi durumunda sonuçlara göre değil niyete ve koşullara göre karar verilmesi gerektiğini düşünmektedir. Kuralları her oyunda değiştirme, birlikte belirleme

  8. Lawrence Kohlberg (1927-1987) • 1927 Yılında New York'ta, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve Massachusetts ’deki başarılı öğrencilerin gidebileceği Andover Akademi adlı özel bir lisede ortaöğretimini tamamlamıştır. • İkinci dünya savaşına denk gelen yıllarda üniversite eğitimine devam etmek yerine, İsrail davasına hizmet etmek amacıyla eğitimine ara vermiş ve İngiliz Ablukası altındaki İsrail’e Avrupa’dan mülteci taşıyan bir yük gemisinde çalışmıştır. • 1948 yılından sonra üniversite eğitimine dönmüş ve. Chicago Üniversitesindeki psikoloji eğitiminin devamında ahlaki gelişim alanına yönelmiştir1. Aynı üniversitede, 1958 yılında doktora derecesini almıştır. • Doktora konusu, çocuk ve ergenlerdeki ahlaki gelişim ve ahlaki yargılamanın gelişimidir. Bu amaçla, yaşları 10, 13 ve 16 arasında değişen 72 erkek çocuk ve ergen ile klinik yöntem ile derinlemesine görüşmeler yapmış ve görüşmelerinin sonucunda, ahlaki gelişimin üç temel düzey ve bu düzeylere dayanan altı gelişmişlik evresi ile ilerlediğinin sonucuna varmıştır. • Kohlberg ve diğer bazı meslektaşları tarafından Amerika, Meksika, Tayvan, Türkiye, İsrail, Kenya, Bahama ve Hindistan gibi ülkelerde kuramın evrenselliğini sınayan çalışmalar yapılmıştır2.

  9. Kohlberg Göre Ahlak Gelişimi • Kohlberg (1969) Piaget'nin kuramını geliştirmiştir. Kohlberg de Piaget gibi, kültürel sınırları aşan, doğal olan ve bilişsel temele dayanan ahlak gelişimi devreleri üzerinde durmuştur. • Kohlberg deneklerine Piaget'nin hikâyelerinden daha karmaşık ve daha derin ahlaki çatışmalar içeren hikâyeler okumuştur. • Dolayısıyla da, Piaget'nin ikili devresinin ötesine geçerek altı devreli, ergenlik ve yetişkinliğe uzanan ahlak gelişimi devreleri ortaya koymuştur. • Kohlberg ’in ahlak gelişimi devreleri giderek yükselen bir ahlak anlayışını içeren üç düzey ve bunların her birindeki iki devre ile belirlenir.

  10. Kohlberg ’in Ahlaki Gelişim Evreleri • I.DÜZEY; Gelenek Öncesi Düzey; (Egosantrik Düzey) • Bu düzeyde kişi iyi-kötü, doğru-yanlış gibi kültürel kural ve değerlere açıktır. Ancak bunları, ceza ödül gibi fiziksel sonuçlarına göre ya da bu kuralları ortaya koyan kimselerin fizik gücüne göre değerlendirir. Bu düzey iki devreyi kapsar; • 1.İtaat ve ceza yönelimi,2.Saf Çıkarcı Eğilim - Pazaryeri Ahlakı • II. DÜZEY; Geleneksel Düzey: • Bu düzeyde, kişinin bir üyesi olduğu ailenin, arkadaş grubunun yâda çevrenin beklentileri kendi başına değer taşır. Seçilen referans grubunun doğru kabul ettikleri, çocuğun gözünde de doğrudur. Buradaki tutum sadece sosyal düzen ve beklentilere uymak değil aynı zamanda onlara sadakattir. Mevcut sosyal düzenin korunması ve desteklenmesi ve bu düzenin kurum ve gruplarıyla özdeşleşmek önemlidir. Bu düzey iki devreden oluşur; • 1.Akran Kanısı Ahlakı - İyi Çocuk Eğilimi,2.Kanun(Yasa) ve Düzen • III. DÜZEY; Gelenek Üstü ( Özerk ya da İlkeli) Düzey: • Bu Düzeyde geçerliği ve uygulanırlığı olan ahlaki değerleri ve ilkeleri, bunları ortaya koyan grup ya da kişilerin yetkilerinden ve kişinin bu gruplarla özdeşleşmesinden bağımsız olarak tanımlama çabası görülür. İlk düzeyde otorite kişinin tamamen dışındadır. İkinci düzeyde kişi otoriteyi içselleştirmiştir, ancak sorgulamaz. Bu üçüncü düzeyde ise kişisel otorite oluşur. Kişi kendi seçtiği, üzerinde düşündüğü ahlak ilkelerine göre yargılarda bulunur. Bu düzeyde de 2 devre vardır; • 1.Sosyal sözleşme- Sosyal Kontrat- Sosyal Antlaşma ,2.Evrensel Ahlak İlkeleri

  11. 1.Basamak: İtaat ve Ceza Yönelimi • Bu devrede davranışın sonuçları, o davranışın iyi ya da kötü olduğunu tayin eder. Bir davranış cezalandırılıyorsa kötü, cezalandırılmıyorsa iyidir. Davranış bütünüyle dışarıdan denetlenir. Cezadan kurtulmak ve yetkiye karşı tam riayet kendi başına değerlidir. Çocuk için büyüklerin sözünden çıkmamak önemlidir, çünkü onlar büyük ve güçlüdür. Başın derde girmemesi önemlidir. • Otoriteye körü körüne bağlıdır (çocuk yetişkinlerin söylediklerini anlamadan papağan gibi taklit eder) • Davranışlar fiziksel sonuçlarına göre değerlendirilir. • Eşyalara ve insanlara maddi zarar vermekten ve cezadan sakınılır. • Doğruyu yapma nedeni cezadan kaçma ve otoritenin isteğidir.

  12. 2. Basamak: Saf Çıkarcı Eğilim - Pazaryeri Ahlakı • Değiş – tokuş Ahlakı - Al Gülüm-Ver Gülüm Ahlaki olarak da bilinir. • Bireyin gereksinimlerini gideren her şey doğrudur. Pragmatik alış-veriş kavramı (sen bana yardım et, ben sana ederim), sevgi, bağlılık ve adalet kavramı yerine geçerlidir. Çocuk, ödüllendirilen davranışları yapar, cezalandırılanlardan çekinir. Ayrıca bireyler arasındaki anlaşma ve söz vermelere değer verilir. Örn. kaz gelen yerden tavuk esirgenmez. • Bireycilik ve çıkara dayalı alış - veriş ön plandadır. • Çocuk kendi çıkarlarıyla başkalarının çıkarlarının farklı olabileceğini anlar. Bu durumun bana faydası ne? sorusu sorar. • Kurallara çıkarlar ölçüsünde uyar ve herkesinde böyle yapacağını varsayar. • Karşılık ve eşitlik ilkesi ile adil olmaya çalışır (göze göz, dişe diş).

  13. 3. Basamak: Akran Kanısı Ahlakı - İyi Çocuk Eğilimi • Bu devrede iyi davranış, yakın çevreyi memnun eden, onlara yardımcı olan ya da onlar tarafından takdir edilen davranıştır. • Bireyin kendinden bekleneni yapması en doğru hareket biçimidir. Davranış niyete göre değerlendirilir. ‘İyi niyetli olmak’ önem kazanır. • Güven, sadakat, saygı, karşılıklı ilişkilerin devamlılığı ve minnettarlık önemlidir. • Yakın çevrenin düşüncelerine önem verilir. • İyi olmak, başkalarının duygularıyla ilgilenmek, sadık ve güvenilir olmak, beklentiler ve kurallar doğrultusunda davranmak önemlidir. • Dışlanmak ve ayıplanmak temel korkudur.

  14. 4. Basamak: Kanun(Yasa) ve Düzen • Bu devrede önemli olan, başkalarını memnun edecek davranışlarda bulunmak değil, yerleşmiş kurallar ve sosyal düzeni korumaktır. Doğru davranış, görevini yapmak, otoriteye saygı göstermek, kural ve yasalara uymaktır. Kurulu sosyal düzen eleştirilmeden kabul edilir. • Bakış açısı yakın çevreden bütün topluma genişlemiştir. • Doğru; toplum düzenini korumak, grubun ve toplumun refahı doğrultusunda davranmaktır. • Göreceli Kavramlar (sorumluluk, adalet, hoşgörü vs) kazanılmış ve içselleştirilmiştir. • Kurallar değişmez ve herkes için geçerlidir.

  15. 5. Basamak: Sosyal sözleşme- Sosyal Kontrat- Sosyal Antlaşma • Bu devrede doğru davranış, insan hakları ve toplum yararı gözetilerek toplum tarafından incelenip kabul edilmiş ilkelere uygun davranıştır. • Bireyin fikir ve değerlerinde farklılıklar gösterdiği bu devrede, görüş birliğine varma teknikleri önemsenir. Ancak doğru ve yanlışın kişisel değer sorunu olduğu da kabul edilir. Yasal görüş kabul edilmekle birlikte, topluma daha fazla yarar sağlayabilmek için yasaların değişebileceğine inanır. (4. devreden bu bakımdan farklıdır). • Sözleşme ve anlaşmalar yapıldıktan sonra her iki tarafı da bağlayıcı bir özellik taşır. • Kurallar insanlar tarafından konulmuştur. İşlemiyorsa, yine toplumun onayıyla değiştirilebilir. Yani eleştirel gözle bakar yasalara. Ancak bunun dışında kurallara her zaman uyar. • Tarafsızlık ön plandadır (Ya eczacının hakkı- Kişisel mülkiyete saldırı?) • Diğer taraftan; Hans çalmalıdır, çünkü insan hayatı yazılı yasalardan daha önemlidir).

  16. 6. Basamak: Evrensel Ahlak İlkeleri • Bu en yüksek devrede doğru ve yanlış, sosyal düzenin yasa ve kurallarıyla değil, kişinin kendi vicdanıyla ve kendi geliştirdiği ahlak ilkeleriyle tanımlanır. • Bu ilkeler somut ahlak kuralları olmayıp genel soyut ilkelerdir. Bunlar, evrensel adalet ilkelerini, insan haklarını ve insana saygıyı içerebilirler. • Bütün insanlığın uyması gereken evrensel ahlaki prensiplerde kavuzdur(iç de tohumu saran dış zar gibi) • Ahlaki prensipler, insan haklarına, insana ve insan onuruna saygı içermektedir. • Peygamberler , Hz. Muhammed (SAV),Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Mahatma Gandi , Rahibe Teresa,… gibi kişilerin bulunduğu evredir.

  17. Evrelerin ve Basamakların Değerlendirilmesi • Kohlberg göre ahlak gelişimi bu sıralamada oluşur, çünkü her devrede bir önceki devrede erişilen ahlak gelişiminin bir sentezinin yapılması ve onun ilerisine erişilmesidir. • Ancak, her birey 6. devreye kadar çıkamayabilir. Hatta Kohlberg ’in araştırmalarına göre yetişkin bireylerin büyük bir çoğunluğunun, 3. ve 4. basamakta kaldığına inanılmaktadır. • Kohlberg ahlak devrelerini saptayabilmek için deneklerine 9 hikâye vererek, her hikâye hakkında çeşitli sorular sormuştur. Bu hikâyelerden bazı örnekler aşağıda verilmiştir;

  18. 1. Öykü: Heinz (Hans) Öyküsü • “Avrupa’da Heinz adlı bir adamın karısı az rastlanan bir kanser tütünden ölmek üzeredir. Doktorlar bir ilacın onu kurtarabileceğini söylerler. Bu ilaç aynı şehirde oturan bir eczacının keşfettiği bir çeşit radyumdur. Bu ilaç pahalıya mal olmuştur, fakat eczacı ilacı maliyetinden de 10 misli fazlaya satmaktadır. Radyuma 200 dolar verdiği halde ilacın küçük bir miktarı için 2000 dolar istemektedir. Heinz tanıdığı herkesten borç alarak ancak 1000 dolar toplayabilir. Eczacıya karısının ölmek üzere olduğunu söyler, ondan ilacı ya daha ucuza vermesini ya da paranın yarısını sonra almayı kabul etmesini ister. Fakat eczacı ‘Hayır ilacı ben keşfettim, ondan para kazanacağım.’ diyerek Heinz ’in isteğini kabul etmez. Bunun üzerine çaresiz kalan Heinz eczaneye girip karısı için ilacı çalar.”

  19. 2. Öykü: Kore Savaşı • Kore savaşında, bir denizci bölüğü sayı kaybetmiş ve düşman karşısında geri çekilmeye başlamıştır. Bölük nehir üzerindeki köprüyü geçmiş ama düşman diğer tarafta sessiz durmaktadır. Eğer içlerinden biri geri gidip köprüyü uçurursa bir olasılık kurtulabileceklerdir. Köprüyü uçurmak için gidecek olan kişi, büyük bir olasılıkla kurtulamayacaktır. Dörtte bir olasılıkla ölmüş olacaktır. Geri çekilmeyi en iyi yönlendirecek olan bölük komutanıdır. Komutan, bu görevi gönüllü olarak yapmak isteyenleri sorduğunda kimse gönüllü olmamıştır. Eğer kendisi giderse, geri kalanlar sağ salim geri dönemeyeceklerdir çünkü sadece kendisi geri çekilmeyi yönlendirmeyi bilen kişidir. Bölük komutanı, bu zor görev için birini görevlendirmeli mi, yoksa kendi mi gitmelidir? Neden?

  20. 3. Öykü: Valjean ve hırsızlık • Avrupa’nın bir köyünde, Valjean adlı fakir bir adam, ne kız kardeşi, ne de erkek kardeşi iş bulamıyorlarmış. Valjean, parasızlıktan gerekli ilaç ve yiyeceği çalıyormuş. Yakalanmış ve 6 yıl hüküm giymiş. Birkaç yıl sonra hapisten kaçarak yeni bir ad altında ülkenin başka bir yöresinde yaşamaya başlamış. Para biriktirmiş ve yavaş yavaş büyük bir fabrika kurmuş. Çalışanlarına en yüksek maaşları vermiş ve kazancının çoğu ile tıbbi yardıma muhtaç kişiler için bir hastane yaptırmıştır. Bir terzi, bu fabrikatörün, yöresindeki polis tarafından aranan, hapishaneden kaçmış, eski suçlu Valjean olduğunu fark ettiğinde 20 yıl geçmiştir. Terzi, Valjean’ı polise bildirmeli midir? Neden?

  21. Deneklere Heinz’in doğru mu yanlış mı yaptığı nedenleri ile sorulur. • Doğru ya da yanlış yargılardan çok bu yargıların dayandığı ahlaki düşünce tarzı üzerinde durulur. • Yukarıdaki hikâye için çeşitli devrelerdeki ahlaki düşünce tarzları için Kohlberg ’den alınan örnekleri incelersek: • II. Düzey/3.devre cevapları: (Davranış güdüye ve davranışı yapan kişiye göre değerlendiriliyor. Bir davranış eğer <iyi>, özgecil(diğerkâm) bir güdüye dayanıyor ya da böyle bir kişi tarafından yapılıyorsa, iyidir, bunun tersi ise kötüdür.) • Evet- <İlacı çalmalı. İyi bir kocanın yapması doğal olan bir şeyi yaptı. Karısını sevdiği için yaptığı bir şeyden dolayı onu suçlayamazsınız. Eğer karısını kurtaracak kadar sevmeseydi o zaman suçlanırdı.> • Hayır- <Çalmamalı. Karısı ölürse, Heinz suçlanamaz. Yasal yollarla yapabileceği her şeyi karısını sevmediği ya da kalpsiz olduğu için yapmamış değil. Bencil ve kalpsiz olan eczacıdır.>

  22. III. Düzey/6.devre cevapları: (İyi niyet, bir davranışı doğru ya da yanlış yapmaz. Ancak bir davranış, kişisel olarak seçilmiş ilkelere dayanıyorsa yanlış olamaz. Kurallara uymamak aslında doğru bir davranış olabilir, fakat bu sadece kuraldan sapma ile bir ahlak ilkesine kesinlikle ters düşme arasındaki bir tercih durumunda söz konusudur. Ahlak ilkelerinin de yasal kurallar kadar, hatta daha fazla önemi olduğuna inanılır). • Evet- <Bu durum Heinz'in çalmakla karısını ölüme terk etmek arasında bir tercihe zorlamaktadır. Bir tercih yapılması zorunlu olduğu zaman çalmak ahlaken doğrudur. İnsan hayatını koruma ve ona saygı gösterme ilkesine dayanarak hareket etmesi gerekir.> • Hayır- < Heinz, karısı kadar ilaca ihtiyaç duyan başka insanlarda olup olmadığı konusunda bir karar verme durumundadır. Heinz karısına karşı duyduğu kendi hislerine göre değil, söz konusu olabilecek bütün insanların hayatının değerini göz önüne alarak hareket etmelidir>.

  23. Basamaklara İlişkin Bir Başka Örnek; • Yağmur ormanlarını yok oluşuna dur kampanyasına katılma/katılmama gerekçesi; • Bir yaptırımı yok diye katılmadım (I) • Bana ne orda oturan akrabam mı var (II) • Bunu öneren hocayı sevdiğim için hoşuna gideceğini düşündüm (III) • Toplumsal uyanış, inandığım için katıldım (IV) • Dünya ve insanlığın geleceğini korumak için katıldım. (V - VI)

  24. Kolhberg’in Kuramına Yönelik Eleştiriler • Kolhberg’in çalışmasını erkek çocuklarla /erkek deneklerle yapmış olması eleştirilmektedir. • Diğer bir eleştiri, ahlaki yargılama ile ahlaki davranışın paralel gitmemesidir. • Ahlaki davranıştan ziyade ahlaki yargılamaya odaklanılması, • Çocukların ahlaki yargılama kapasitesinin küçümsenmesi • Ahlaki yargılamada kullanılan öykülerin soyut olması ya da öykülerdeki durumların kişi için tanıdık olmaması, • , Kuramın evrelerinin evrenselliği ve sıralaması • Evrelerin ortaya çıkma yaşının daha gecikmeli olduğu …

  25. Carol Gilligan (1936, ….)

  26. Ahlaki Gelişime Cinsiyetçi bakış; • Kohlberg ’in kuramını erkek örneklemle çalışmasını eleştirmiş, buna karşılık kendisi de ağırlıklı olarak kadın örneklemlerle çalışmıştır. • Bu çalışmalarda, ahlaki ikilem içeren öyküler yerine, gerçek yaşam durumları içeren kriz durumlarını incelemiştir. Her iki cinsiyetin gerçek yaşama dair konularla test edilmesi adına, kadın deneklerden kürtaj konusunu, genç erkeklerden ise, Vietnam Savaşı için askere alınmayı yorumlamalarını istemiştir. • Feminizm Akımının güçlü olduğu 1970’li yıllarda çalışmalarına başlayan Gilligan, kendisi de koyu bir feminist olarak yol almıştır. • Erkek karşıtı bu tutumun, hem genç kızların, hem genç erkeklerin örselenmesine neden olduğuna inanılmaktadır. • Nitekim Gilligan ’da Harvard Üniversitesi, kadın psikoloji ve çalışmalarıyla ilgili birimde, önceleri kadın ve genç kızların güçlendirilmesi mantığıyla başladığı çalışmalarına, genç erkekleri güçlendirme ve erkek kültürel koşullarını inceleyen bir çalışma ilave etmiştir.

  27. Ahlaki Eğitim • Geleneksel yöntemler: Model olma- Öğüt verme • İyilik/erdem her zaman kazanır anlayışı • Ödül ve ceza yöntemleri • Bilişsel yöntemler: Bilişsel yapılandırma • Adil toplum programları • Çağdaş yöntemler: Değerler eğitimi/karakter eğitimi programları • Proaktif ebeveyn olmak • Topluma hizmet programları • Toplumsal duyarlılık projeleri • Hizmet ederek öğrenme

  28. Üstün Özel Yetenekli Bireylerde Ahlak Gelişimi • Mükemmeliyetçilik, duyarlılık ve güçlülük üstün yeteneklilikle ilişkili üç kişilik özelliğidir. • Üstün zekâlı çocukların ahlâk gelişimi ile ilgili mevcut araştırma sonuçlarına göre, fiziksel, duygusal ve entelektüel gelişimleri yanında ahlâkî gelişimleri ile de üstün zekâlı çocukların yaşıtlarına göre farklılık gösterdikleri tespit edilmiştir. Bu alanda yapılan araştırmaların önemli bir kısmı, çocukların zekâ düzeylerinin yüksekliği oranında ahlâkî ilgilerinin yaşıtlarına göre daha erken yaşlarda ve daha belirgin bir şekilde geliştiğini tespit etmişlerdir.(Yrd. Doç. Dr. Turgay Gündüz,İ.Ü İlahiyat Fak.)

  29. Üstün zekâlı çocuklarda ahlâk gelişimi, literatürde genel olarak ahlâk duygusu (moral sense), ahlâkî muhakeme (moral reasoning), ahlâkî yargı (mo-ral judgment) ve ahlâkî duyarlılık (moral sensitivity) kavramları ile ilişkili ola-rak ele alınıp incelenmiştir.

  30. Ahlak Duygusunun Gelişimi • Çocuk doğuştan hazır bir ahlâkî yapıya sahip olarak dünyaya gelmez; ancak gelişip olgunlaşmaya elverişli ahlâkî bir yetenek ve kapasite söz konusudur. İlk olarak sadece yaşamını devam ettirebilmesi için açlığının giderilmesi ve bir takım ihtiyaçlarının karşılanmasını ister. Yeni doğan çocuğun ahlâk duygusunun ortaya çıkabilmesi için bebeğin bağımsız bir birey olduğu düşüncesini içselleştirmiş olması gerekir. Yeni doğan çocuk kendisini annesinden ayrı görmez, annenin göğsü adeta onun bir parçası gibidir. Benlik duygusu geliştirinceye ve annesinden ayrı bir varlık olduğunun farkına varıncaya kadar çocukta herhangi bir ahlâk duygusunun gelişmesinden söz edilemez. Çocuk, annesinden ayrı olarak kendi varlığına ilişkin bir duygu geliştirmeye başladığında ilk olarak kendi kişisel gücünü keşfetmeye başlar. İşte bu an, çocukta doğru ve yanlış kavramlarının onun farkındalık alanına girdiği zamandır. Annesi babası ve ilk bakıcıları durumundaki kendisine yakın kişilerin tepkileri çocukta ahlâk kavramının temellerini oluşturur. Doğru ve yanlış kavramı bu dönemde tama-men çocuğun dış dünyasından kaynaklanır, içsel değildir. Daha sonraları bu kavramlar içselleştirilir ve çocuğun benliğine mal edilir.14 Çocuğun daha sonra-ki gençlik ve yetişkinlik döneminde sahip olacağı inançların da temeli aynı şekilde bu dönemlerde atılır.

  31. Üstün zekâlı çocukların çok iyi bilinen özelliklerinden biri güçlü bir adalet duygusuna sahip olmalarıdır. Gelişmiş sorgulama güçleri, keskin birer gözlemci olmaları ve mantıksal düşünebilmeleri dolayısıyla eşitsizlikleri, adaletsizlikleri, çifte standartları fark edebilir ve derinden sorgulayabilirler. Bununla birlikte, pek çok şeyi değiştirmeye güçlerinin yetmeyeceğini görmelerinden dolayı yardımsızlık ve güçsüzlük hisseder ve bu durumdan son derece rahatsız olurlar. Barış, öldürücü silahlar, gelecekleri, çevre ve karşılaşılan bütün problemlerle ilgili endişeye kapılırlar. 18 Üstün zekâlı öğrencilere ait şu ifadelerde bu özellikleri açık bir şekilde görmek mümkündür: • “Benim isteğim adil bir dünya ve adil yaşam şartları. Herkesin insan olduğunu bilerek yaşayabilmesi. Eğer adalet her yerde sağlanabilir, insanların bencilliği ve çıkarcı tavrı azalırsa her şey yoluna girecektir.”

  32. “Bütün insanlar eşit olmalıdır. Kimse kimseden fazla veya eksik olmamalı. Ne zengin, ne fakir, ne de sen ben farkı olmalı. Herkes aynı özgürlükte olmalı. Yani kimse kimseyi kısıtlamamalı bence.” (11 yaş) • “Dünyadaki bütün kötülüklerin yok olması” (11 yaşındaki bir çocuğun en büyük ütopyası)

  33. Ahlâkî Muhakeme ve Ahlâkî Yargı • Üstün zekâlı çocuklar üzerine yapılan araştırmaların önemli bir kısmı ahlâkî muhakeme (akıl yürütme) üzerine yoğunlaşmaktadır. Araştırma bulgularına göre, üstün zekâlı çocuklar yaşıtlarına göre daha erken yaşlarda yüksek ahlâkî muhakeme aşamasına ulaşmaktadırlar.

  34. Ahlâkî muhakeme, ileri düzeyde soyut düşünme yanında benmerkezli düşünmekten uzaklaşma kabiliyetini gerektirir. Başka bir ifadeyle, kendi ben-merkezci ilgilerinin ötesine geçerek başkasının görüş ve düşüncelerine değer vermeyi gerektirir. Çocuk, benmerkezci düşünmekten uzaklaşmayı öğrendikçe ahlâkî kimlik inşa edilir.

  35. Ahlâkî yargı, aynı zamanda hangi eylemin doğru veya yanlış olduğuna hükmetmeyi ifade eder. Bir kimse çeşitli şekillerde hareket etmenin mümkün olduğunu fark etmeye başladığı zaman, hangi eylemin ahlâkî olarak daha kabul edilebilir olduğunu sorması gerekir. Bu, Piaget’nin ve Kohlberg'in çalışmalarında vurgulanan bir süreçtir

  36. Ahlâkî muhakemenin daha ileri düzeyde işlem görmesi, kişinin vereceği yargılarda kendisinin de içinde bulunduğu tüm tarafları birlikte değerlendirerek, hadiselerin sadece görünen boyutlarıyla değil, pek çok kimse tarafından fark edilemeyen görünmeyen kısımlarıyla birlikte değerlendirilerek hüküm verilmesini gerektirir. Bu da genel olarak hikmet ya da bilgelik kavramıyla basitçe kavranması bilgi kavramıyla; belirli bir gerçeğin altında yatan sondan bir önceki temel ilkelerin kavranması, anlama kavramıyla; belli bir gerçeğin altında yatan nihai prensiplerin veya evrensel ilkelerin kavranması ise hikmet terimi ile ifade edilir.

  37. İslâmî gelenekte ahlâkın bu nihaî boyutuna işaretle, “Allah’ın ahlâkıyla ahlaklanma” tabiri kullanılmış, bu da yine hikmet kavramıyla ifade edilmiştir. Bu anlamda hikmet, “evrenin sırlarını çözmek, ibadetlerin sırlarını kavramak, eşyanın hakikatini anlamak, baktığı yerde Allah’ın ayetlerini, tecellilerini, isimlerini, cilvelerini görmek, bütün bu cilvelerden geçip ayetleri aşıp Allah’a ulaşmak, bunun yolunu keşfetmek, bu yolda dosdoğru yürümek, kâinat kitabıyla Kur’an kitabının ve bunların özü olan insan kitabının aynı olduğunu kavrayıp yürüyen kitap olmak ”diye açıklanmıştır. Her ne kadar hikmet, yetişkinlere has bir meziyetmiş gibi görünse de ahlâkî muhakemenin temelleri çocuklukta atılır. Çocukluk döneminde bilge insanlara karşı gösterilen saygı ve atfedilen değerle biçimlenmeye başlar. Daha sonraları, hayatta karşılaşılan çözümü engin ve çok yönlü düşünmeyi gerektirecek problemler çocuğu düşünmeye sevk eder ve ahlâkî muhakeme gücünü geliştirici etkiler yapar.

  38. Ahlâkî Duyarlılık (Empati) • Ahlaki duyarlılık başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını dikkate alacak tarzda davranma kabiliyetidir. Başkalarının acılarına karşı duyarlı olmayı ve bu acıları ve üzüntülerini hafifletmek için bir şeyler yapma isteği ahlâkî duyarlılığın bir gereğidir. Ahlâkî duyarlılık doğumla birlikte başlar ve yetişkinlikte daha karmaşık bir hal alarak bireyin hayatı boyunca devam eder. En karmaşık haliyle ahlâkî duyarlılık, bir fert yada grubun acısının nasıl hafifletileceği hususuna karar vermede hem şefkat hem de adalet duygusunun birlikte var olmasını gerektirir.

  39. Ahlâkî duyarlılık; ahlâkî algı, ahlâkî tasavvur ve empati gibi bilişsel ve duygusal bilgi süreçleri ile ilgili bir kavramdır. Başka bir deyişle, eylemlerimizin diğer insanları nasıl etkilediği hakkındaki farkındalığımızı ifade eden bir kavramdır. Ahlâkî duyarlılık, eylemin farklı muhtemel çizgileri ve bu her bir çizginin kendisinin de içinde bulunduğu tarafları nasıl etkileyeceği hakkında farkında olmayı ihtiva eder. Hayal gücüne dayanarak, çoğu zaman oldukça az sayıdaki ipuçları ve kısmî bilgilerle, evrendeki olaylar zincirinin neden ve sonuçları hakkında malumat edinerek muhtemel senaryoları inşa etmeye imkân verir

  40. Ahlâkî duyarlılığın çocukluğun erken dönemlerinden itibaren üstün zekâlılıkla ilişkili olduğu düşünülmekle birlikte özellikle günümüzde duygusal gelişimle de artık yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Duygusal zekâ üzerine yaptığı çalışmaları ile tanınan Golemen, duygulara değer atfetme açısından modern çağda farklılaşan anlayışlara dikkat çekmektedir. “Eski paradigma, duyguların çekiminden bağımsız bir akıl idealini içeriyordu. Yeni paradigma ise zihinle kalbin uyumunu sağlamaya zorluyor bizi” diyerek insanı insan yapan niteliklerin çoğunun, duygusal zekâdan geldiğini ifade etmiştir.

  41. Duygusal gelişimin insan hayatının en temel boyutlarından biri olduğunu dile getiren Dabrowski de, pozitif çözülme adını verdiği teorisiyle, özellikle üstün zekâlı çocukların duygusal ve ahlâkî gelişimi ile ilgili önemli katkılar sağlamıştır. Ahlâkî duyarlılığın temelinin duygusal gelişimle ilişkili olduğunu ima eden bu teoriye göre beş düzeyli bir şahsiyet gelişimi söz konusudur. • Yrd.Doç.Dr.Turgay GÜNDÜZ İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi Bahar 2010/ 1(1) 157-177

  42. Dabrowski’nin ahlak gelişimi • 1. Düzey: Birincil Bütünleşme. Bu düzeyde benmerkezcilik (egocentrism) hakimdir ve birey empati ve kendi kendini test etme kabiliyeti gelişmemiştir. Yanlış giden bir şeyler olunca daima başkaları suçlanacaktır. Öz-sorumluluk gelişmediğinden yapılan işin olumsuz sonuçları üstlenilmeyecektir. İçsel çatışmalar yataydır ve birbirine eşit, rekabet eden değerler arasında ortaya çıkmaktadır.

  43. 2. Düzey: Tek düzeyli çözülme. Bireyler ilk olarak içinde bulundukları sosyal grubun ve genel geçer değerlerin etkisi altındadır. Sıklıkla birbiriyle çelişik duygular ve kararsız davranışlar sergilerler. Çünkü bu aşamada onlar, kendilerince belirlenmiş açık içsel değerlere sahip değildirler.

  44. 3. Düzey: Çok düzeyli kendiliğinden çözülme: Kişi hiyerarşik bir değerler duygusu geliştirir. İçsel çatışma dikeydir ve kişinin davranışını daha yüksek standartlara getirme mücadelesi yaşanmaktadır. Bir kimsenin ne olduğuna ilişkin bir memnuniyetsizlik söz konusudur; çünkü bulunduğu durum ile rekabet halindeki “ne olması gerektiği” (şahsiyet ideali) duygusu güçlü bir şekilde varlığını hissettirmektedir. Bu duygunun yoğunluğuna ve şiddetine paralel olarak mükemmeliyetçilik duygusu gelişir.

  45. 4. Düzey: Organize çok düzeyli çözülme. Bireyler kendini gerçekleştirme sürecinde iyi durumdadırlar. İdeallerine ulaşmanın bir yolunu bulmuşlardır ve toplumda etkili liderler konumundadırlar. Yüksek düzeyde sorumluluk ve güvenilirlik sergilerler. Bu düzeydeki kişiler empati yapabilen, düşünceli yar-gıda bulunabilen, kendi başına düşünüp hareket edebilen ve kendinin farkında olan bireylerdir.

  46. 4. Düzey: Organize çok düzeyli çözülme. Bireyler kendini gerçekleştirme sürecinde iyi durumdadırlar. İdeallerine ulaşmanın bir yolunu bulmuşlardır ve toplumda etkili liderler konumundadırlar. Yüksek düzeyde sorumluluk ve güvenilirlik sergilerler. Bu düzeydeki kişiler empati yapabilen, düşünceli yar-gıda bulunabilen, kendi başına düşünüp hareket edebilen ve kendinin farkında olan bireylerdir.

  47. 5. Düzey: İkincil Bütünleşme. Kendi üstünlüğünü elde etme (kendi kendine hakim olma) mücadelesi kazanılmıştır. Benlikle ilgili içsel çatışmalar ideal şahsiyetin gerçekleşmesi ile çözüme kavuşmuştur. Kişinin değerleri, yaşamı ve varlığıyla bütünleşmek suretiyle çözülme aşılmış ve ikincil bütünleşme gerçekleşmiştir.

  48. Üstün yetenekli çocuklarda ahlâkî duyarlılık daha erken yaşlarda ve daha üst düzeyde yaşanabilmesine karşın, çevresel etkilerle, bilhassa şiddeti sıradanlaştıran veya yücelten medya aracılığıyla olumsuz yönde etkilenmek suretiyle sönme ya da gizli kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Ahlâkî yönden duyarlı çocukların, ilköğretimin ikinci kademesine gelinceye kadar bu duyarlılıklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya oldukları araştırmacılar tarafından da tespit edilen bir husustur.

  49. Ahlâk Eğitimi • Üstün zekâlı çocukların yüksek düzeyde ahlâkî gelişim için özel bir potansiyele sahip oldukları yapılan araştırmaların güçlü bir şekilde ima ettikleri bir husus olmakla birlikte, ahlâkî istidat (moral promise) denen bu potansiyelin açığa çıkarılıp geliştirilebilmesi için desteklenmesine ihtiyaç olduğu da bir gerçektir. Önceden planlanmış bir eğitim olmaksızın, üstün zekâlılar, bu potansiyellerini gerçekleştirme şansı bulamayabilirler. İlk başlarda evrensel ve kapsayıcı nitelik arz eden duyarlılıkları, çevrenin güçlü etkileriyle, daha sonraları yerel ve dışlayıcı bir hale dönüşebilir. Çevrenin olumsuz etkilerinden korunmaları, eğitim ve etkinliklerle beslenip desteklenmeleri durumunda üstün zekâlı çocukların ahlâkî potansiyelleri gerçekleşme imkânına kavuşabilecektir.

  50. Dürüstlük, doğruluk, ahlâkî meseleler, global kaygılar ve başkalarına karşı duyarlılık üstün zekâlı çocukların yaşamlarında sıkça rastlanan temalardır. Eğer ahlâkî duyarlılığı yüksek insanlar yetiştirmek isteniyorsa, üstün zekâlı çocukların ahlâkî duyarlılıklarına kaynaklık eden zengin, karmaşık içsel dünyalarını anlamaya ve özenle bakıp beslemeye ihtiyaç vardır.

More Related