1 / 29

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II. Ünite 3 Atatürk İlkeleri ve Atatürk Döneminde Dil-Tarih ve Kültür Alanındaki Çalışmalar. CUMHURİYETÇİLİK. Batı dillerinde cumhuriyet «kamuya ait olan» anlamındadır. Cumhuriyet Arapça halk, ahali anlamındaki cumhur kelimesinden gelmektedir.

taji
Télécharger la présentation

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II Ünite 3 Atatürk İlkeleri ve Atatürk Döneminde Dil-Tarih ve Kültür Alanındaki Çalışmalar

  2. CUMHURİYETÇİLİK • Batı dillerinde cumhuriyet «kamuya ait olan» anlamındadır. Cumhuriyet Arapça halk, ahali anlamındaki cumhur kelimesinden gelmektedir. • Cumhuriyet gerçek anlamda Milli Mücadele yıllarında ortaya çıktı. • Amasya Tamiminde «Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır» diyordu. • Erzurum Kongresi’nde «milli iradeyi hakim kılmak esastır» kararları alınarak millet egemenliğine vurgu yapılmıştır. • 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ile milli egemenlik ve cumhuriyet yönünde önemli bir adım atılmıştır.

  3. CUMHURİYETÇİLİK • Cumhuriyet devlet şekli olarak egemenliğin millete ait olmasını, hükümet şekli olarak seçim ilkesini esas alır. Cumhuriyet rejiminde yönetilenler yönetme yetkilerini geçici bir süre için yönetenlere devreder. • 29 Ekim 1923 tarihinde «Türkiye Devleti’nin hükümet şekli cumhuriyettir» ifadesi anayasaya girdi. Bu ifade 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında «Türkiye Devleti bir cumhuriyettir» şeklinde yer aldı.

  4. HALKÇILIK • Atatürk’e göre Türk milletini çağdaş medeniyet seviyesine çıkaracak en doğru yol halkçılıktır. Aynı zamanda Milli Mücadele’yi kazanan Türk milletinin yönetime katılması ve birlikte kalkınma çabasıdır. • Halkçılık siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda halka dayanmaktır. Bireylerin ve sınıfların ayrıcalığı yoktur. Halk bir bütündür. Mesleklere dayanan iş bölümü vardır. Yönetim eşitliğe ve hukuka dayanır. Halk kendi geleceğini kendi belirler.

  5. HALKÇILIK • Atatürk, TBMM’de 13 Eylül 1921’de halkçılık programını açıkladı. Burada sınıfsız ve ayrıcalıksız bir toplumun iradesini kendisinin kullanmasını esas aldı. Egemenliğin millet tarafından kullanabileceği ilkesini ortaya koydu. • Atatürk’ün halkçılık ilkesiyle amacı Türkiye’de siyasi demokrasiyi gerçekleştirmekti. Atatürk «irade ve hâkimiyet milletin tümüne aittir ve ait olmalıdır. Demokrasi prensibi millî hâkimiyet şekline dönüşmüştür. Demokrasi esasına müstenid hükûmetlerde hâkimiyet halka, halkın çoğunluğuna aittir.» diyordu. • Halkçılık 1931 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Programına girdi.

  6. MİLLİYETÇİLİK • Millet ortak bağları olan insan topluluğudur. Fransızca “Nation” kelimesinin karşılığı olan millet, kelimesi dilimize Arapça’dan gelmiştir. Topluluk anlamındadır. Türkçe millet kelimesinin karşılığı budundur. Ancak günümüzde Moğolca ulus kelimesi kullanılır. • Milliyet bir millete mensup olmak, bağlı olmak demektir. Milliyetçilik ise (fikir akımı veya sosyal politika prensibi olarak) bir ülkü etrafında toplanmayı ifade eder. Aynı zamanda ideal ve kader birliğidir.

  7. MİLLİYETÇİLİK • Atatürk’e göre “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk camiasıdır. Bu camianın fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o camiaya dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. Millî Mücadele’nin ideolojisi Türk Milliyetçiliği olmuştur” Atatürk, Medeni Bilgiler adlı kitapta milliyetçiliği şöyle tanımlar; Ortak bir tarih, beraber yaşama arzusu ve kültür birliğinden oluşan topluluklar millettir. • Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk milleti denir” diyerek etnik temele dayanmayan, kapsayıcı, gayet açık ve pratik bir millet tanımı yapmıştır. • Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, akılcı, çağdaş, uygar, ileriye dönük, demokratik, toparlayıcı, birleştirici yüceltici, insancıl ve barışçıdır. Aynı zamanda Atatürk milliyetçiliği; Türkleri bir ırk ve etnik grup değil siyasi ve sosyolojik topluluk olarak kabul etmektedir.

  8. DEVLETÇİLİK • Devletçilik; ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda devletin üstlendiği görevleri ifade eder. • Devletçiliğin amacı güçlü ve çağdaş bir devlet kurmaktır. Atatürk bir milletin askeri ve siyasi bağımsızlığının yanında, ekonomik bağımsızlığının da olması gerektiğine inanıyordu. • Atatürk 1921 yılında yaptığı konuşmada tam bağımsızlığın siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri ve kültürel alanlarda tam serbestlik olduğunu, sadece birinde bağımsızlıktan mahrum kalan millet ve memleketin tam bağımsız olmayacağını söyledi.

  9. DEVLETÇİLİK • Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektör teşvik edilmesine rağmen istenilen sonuç alınamadı. Bunun sebepleri arasında şunları gösterebiliriz. Girişimci sınıfın (eksikliği) yetersizliği, teknik bilgisizlik, yabancı sermayenin olumsuz tutumu, Teşvik-i Sanayi Kanunu’na rağmen yatırımların yetersizliği 1929 yılında ortaya çıkan Dünya Ekonomik Bunalımı. Yukarıda adı geçen sebeplerin yanında, devletçiliğin uygulanmasını gerektiren diğer sebepler sosyal adalet ve bölgeler arası dengeyi sağlamaktır. • Atatürk’ün devletçilik ilkesi, Türkiye’nin en kısa zamanda kalkınması, özellikle ekonomik alanda özel teşebbüsün yapamayacağı büyük yatırımları devletin yapmasını öngörür.

  10. LAİKLİK • Laik terimi Yunanca “Laikos” ve Latince “Laicus” sözcüğünden gelir. Dini olmayan kurum veya düşünce anlamındadır. Siyasi anlamı ise din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. • Laik anlayışta egemenliğin ve hukukun kaynağı millettir. Vatandaşlar için din ve vicdan özgürlüğü tanınır. • Devletin dini olmamasına rağmen, tüm din ve inanışlara hatta inanmayanlara eşit mesafede durur. • Laik olmayan teokratik devletlerde kişi din ve vicdan özgürlüğü yoktur. • Din bir siyaset aracı olarak kullanılabilir. Laiklik Cumhuriyetin ve demokratik rejimin önemli koşularından biridir.

  11. LAİKLİK • Atatürk, Cumhuriyeti laik hukuk temeline dayandırmak ve birleştirici nitelikte olan dil tarih ve kültür birliğine dayanan “ millet anlayışını egemen kılmak” istiyordu. Biz bu fikri Amasya Tamiminde, Erzurum Kongresinde, TBMM’nin açılışında görmekteyiz. • Burada hakimiyetin millete ait olduğu ve yasama yürütme yetkisinin millet adına TBMM tarafından kullanıldığı vurgulanır. 1 Kasım 1922’de Saltanat, 3 Mart 1924’de Halifelik kaldırıldı. Böylece laik devlet yolunda önemli bir adım atıldı • Laiklik alanında yapılan diğer adım yada gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz; • 3 Mart 1924’de Şer’iye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı. Yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitimde ikiliğin önüne geçildi. • 30 Kasım 1925’de Tekke, Zaviye ve Türbeler kapatıldı. • 1926 ‘da Medeni Kanun kabul edildi. • 10 Nisan 1928’de devletin dini İslam’dır maddesi kaldırıldı. • 5 Şubat 1937 yılında laiklik anayasaya girdi.

  12. İNKILAPÇILIK • İnkılap bir durumdan başka bir hale dönüşmek, değişmek anlamındadır. Fransızca “Revolution” kelimesi ile eş anlamlıdır. • İnkılap ve ihtilal kavramları bazen birbirinin yerine kullanılır. Ancak iki terimin anlamı birbirinden farklıdır. • Toplumsal ve siyasi düzenin genellikle kuvvet yoluyla değişmesine ihtilal denir. İhtilal sonrası değişim ve gelişmeler inkılap olarak ifade edilir. • İhtilalin gerçekleştirilmesi beş farklı biçimde olmaktadır. • 1) 1789 Fransız ihtilali ve 1917 Rus ihtilali. Bu ihtilallerde değişiklik derin ve kanlıdır. • 2) Kendi dünya görüşlerini hakim kılmak ve ona uygun sosyal, ekonomik ve kültürel kurumlar getirmek isteyenleri, mevcut düzene saygılı olması, iş başına geçtikten sonra değişikliğe gitmesi. Bu duruma Hitler Almanya’sı ve Mussolini İtalya’sı gösterilebilir. • 3)Bir hükümet darbesi ile başlayan, siyasi ve hukuki düzenin az çok değiştirilmesidir. Daha çok az gelişmiş ülkelerde görülür. • 4) Yabancı bir ordunun yardımıyla köklü değişikliğin yapılmasıdır. Bu uygulama II. Dünya Savaşı sonrası Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanmıştır.

  13. İNKILAPÇILIK • 5) Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen büyük dönüşümde olduğu gibi, milletçe yürütülen bağımsızlık savaşını iç ve dış düşmanlara karşı kazandıktan sonra , mili egemenliğin karşısına çıkan engelleri kaldırıp siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanları da kapsayan bir girişimdir. Türk inkılabı Türkiye’nin özel şartlarına bağlıdır ve kendine özgürdür. Atatürk’e göre; «Mevcut kurumları zorla değiştirmek ve Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine milletin en yüksek medenî icaplara göre ilerlemesini sağlayacak yeni müesseseleri koymuş olmaktır.» • Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı, hilafetin kaldırılması, öğretimin birleştirilmesi, kılık kıyafetin değişmesi, hukuk kurallarının laikleşmesi, kadınlara yeni haklar verilmesi, yeni takvim, saat ve ağırlık ölçülerinin kabulü, Arap harfleri yerine Latin harflerinin kabulü, soyadı kanunu Türk İnkılabının örneklerindendir.

  14. ATATÜRK İLKELERİNİN UYGULAMA ESASLARI • Tam Bağımsızlık Atatürk düşüncesinin temelinde yatan bütün uygulamalar da belirleyici vasfı siyasi, iktisadi, mali, adli ve kültürel olarak tam bağımsız olmaktır. • Çağdaşlık Atatürk’ün amacı yeni sistem ile milleti her hali ve tavrı ile medenileştirmekti. Atatürk «Memleketler muhteliftir fakat medeniyet birdir ve milletin terakkisi için bu yegane medeniyete iştirak etmesi lazımdır» demektedir. • Müspet İlme ve Akla Tabi Olmak Atatürk’ün prensiplerinden biri de ülke ve dünya ölçüsünde olaylara hissi dogmatik bir yaklaşımla, peşin hükümle değil akıl ve ilmin ışığında pragmatik açıdan bakılmasıydı. Atatürk muasır medeniyet seviyesine ulaşma hedefi aynı zamanda insan aklının bir ürünü olan ilim ve teknolojide zirveyi yakalamaktı.

  15. DİL ÇALIŞMALARI • Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi sırasında Mazhar Müfit Bey’e Milli Mücadelenin başarıyla sonuçlanmasının ardından Latin harflerinin kullanılacağını söyledi. İzmit basın toplantısında ve İzmir İktisat Kongresi’nde bu konu gündeme geldi. Ancak bu konudaki girişim 1928 yılında gerçekleşecekti. • Mayıs 1928’de eğitimci, yazar, gazeteci ve milletvekillerinden oluşan bir alfabe komisyonu kuruldu. Komisyon 8 sesli 29 harften oluşan alfabeyi kabul etti. • Mustafa Kemal Paşa 8/9 Ağustos 1928’de İstanbul’da bir konuşma yaptı. Bu konuşmada herkesin okuma yazma öğrenmesi gerektiğini söyledi. Bu sırada alfabenin ne kadar sürede öğrenileceği tartışılıyordu. Mustafa Kemal Paşa bu işin üç ayda ya olacağını ya da olmayacağını söyledi.

  16. DİL ÇALIŞMALARI • Yeni alfabe çalışmaları Dolmabahçe Sarayında başladı. Mustafa Kemal Paşa yeni alfabeyi öğretmek için kara tahtanın başına geçti. Böylece Mustafa Kemal Paşa başöğretmen oldu. • Mustafa Kemal Paşa 1 Kasım 1928’de TBMM’nin açılış konuşmasında da yeni alfabe üzerinde durdu. TBMM Yeni Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbiki Hakkında Kanun’u kabul etti. Halka yeni harflerin öğretilmesi için Millet Mektepleri kuruldu. 1929-1936 yılları arasında 1 200 000 kişi Millet Mekteplerinden belge aldı. 1928-1938 yılları arasında 16 063 adet kitap basıldı. • Milli his ile dil arasında güçlü bir bağ vardır. Türkçe dillerin en zenginlerindendir. Bu düşünceye sahip olan Mustafa Kemal Paşa dil konusundaki çalışmalara 1930’larda büyük önem verdi. Bu doğrultuda 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti kuruldu. • Türkçe’yi Arapça ve Farsça’nın egemenliğinden kurtarmak için çalışmalar başlatıldı. Dilimizin öz benliğine, üretkenliğine kavuşması için çalışmalar yapan cemiyetin adı 1936 yılında Türk Dil Kurumu olarak değiştirildi.

  17. TARİH ÇALIŞMALARI • Tarih; insanoğlunun var oluşu ile başlayan ve insanın ürettiği her şeyi inceleme alanı içine alan bireyi toplum ve devleti yakından ilgilendiren bilim dalıdır. • Bağımsızlığa kavuşan her ulus kendi tarihini oluşturmaya ve toplumda tarih bilinci yaratmaya çalışır. Tarihin konusu yaşanmışlıklardan oluşur. Bunların kanıtı ise belgelerdir. Belgeler yazılı olabileceği gibi yazısızda olabilir. Tarihçi belgelerin çizdiği doğrultuda hareket etmelidir. Mustafa Kemal Atatürk şunları söylemiştir. “Yazan yapana sadık kalmaz ise değişmeyen hakikatler insanlığı şaşırtıcı bir mahiyet alabilir. ” • Millet hakimiyetine dayanan yeni devletin şekillenmesine milli unsurlar belirleyici olmuştur. «Zengin bir hatıra mirasına sahip olma», «Büyük işleri büyük milletler yapar», «Eğer bir millet büyük ise kendisini tanımakla daha büyük olur» diyen Atatürk tarih çalışmalarına büyük önem vermiştir. Mustafa Kemal Atatürk’e İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi 1923’te fahri profesörlük unvanı verdi.

  18. TARİH ÇALIŞMALARI • Tarih alanında yapılan çalışmaları hızlandıran olay Fransızca yazılan bir ders kitabıdır. Bu kitapta Türklerin sarı ırktan ikinci sınıf (secondaire) bir millet olarak gösterilmiştir. Çalışmalar Türk Ocağı çatısı altında sürdürülmüştür. • 23 Nisan 1930’da toplanan 6. kurultayda Afet İnan “Türklerin Medeni Vasfı» adlı bir bildiri sunmuştur. Kongrede Türk Tarih ve Uygarlığını bilimsel olarak incelenmek üzere bir heyet kurulmuştur. Bu heyet Türk Tarihinin Ana Hatları adlı bir eser hazırlamıştır. • Türk Ocağının kapatılmasının ardından devletten bağımsız tarih araştırmaları yapmak amacıyla Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmuştur. (15 Nisan 1931) Bu cemiyetin adı 1935’de Türk Tarih Kurumu olarak değiştirilmiştir.  

  19. KÜLTÜR ÇALIŞMALARI • Geçmişten alıp gelecek kuşaklara taşıdığımız maddi ve manevi değerler, davranış kalıpları, yaşam biçimi kültürü oluşturur. • Atatürk milleti de kültüre dayalı olarak tanımlamış ve “bir kültürden olan insanlardan oluşan topluluğa millet” denir demişti. Millî bağımsızlık ile millî kültürü eş olarak kabul eden Atatürk millî bağımsızlığın korunması ve sürdürülebilmesi için ;”ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarma” idealini Türk Milletine bir miras olarak bırakmıştır. Millî kültürü araştırmak, incelemek ve gelecek kuşaklara aktarmak üzere Halkevleri açılmış, Dil Kurumu, Tarih Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gibi bilim ve kültür kurumları oluşturulmuştur.

  20. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİŞMELER SANAT: Sanat insanın iç dünyasının dışa yansımasıdır. İnsan hayal ettiğini resimle, müzikle, yazıyla ortaya koyar. Atatürk’e göre; “Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olur ise şiir, name ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.” • Ancak İslamiyet’in kabulünden sonra Kuran’ın ve hadislerin yanlış yorumlanması nedeniyle güzel sanatların resim ve heykel gibi alanlarında duraksamalara neden oldu. Osmanlı döneminde, Fatih Sultan Mehmet İtalyan ressam GentileBellini’ye portresini yaptırdı.

  21. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİŞMELER • 18. yüzyıldan sonra yaşanan gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz; • 1773 yılında Mühendishane-i Bahrii Hümayunda ve Mühendishane-i Berri-i Hümayunda resme yer verildi. • II. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan’ın isteği ile sarayın süslemesi için Almanya’dan ressam getirildi. • II. Mahmut devlet dairelerine kendi resmini astırdı. • 1883’te Sanayi Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) açıldı. • Mühendishane ve Harbiye’den asker ressamlar yetiştirilmesine başlandı. • Yurt dışına resim öğrenimi görmek için öğrenci gönderildi (Çallı İbrahim, Hikmet Onat, Feyhaman Duran gibi ressamlar) • Son Halife Abdülmecit resimle uğraştı.

  22. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİŞMELER • Cumhuriyetin ilan edilmesi, ardından laikliğin benimsenmesiyle sanatçıları sınırlayan algılar ortadan kalktı. İlk ve orta öğretim programlarında resim dersine yer verildi. • Resim öğretmeni yetiştirmek için 1926 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü açıldı. Sanayii Nefise Mektebi, Güzel Sanatlar Fakültesine dönüştürüldü. Güzel Sanatlar Fakültesine mimarlık ve heykelcilik bölümleri eklendi. • Sanatçılar devlet tarafından desteklenmiştir. Sergi açmak isteyen sanatçılara yardım edilmiştir. Bu dönemde sanatçılar Milli Mücadele ile ilgili resimler yaptılar. Bu kapsamda 1933 yılında Ankara Halkevinde Onuncu Yıl İnkılap Sergisi açıldı.

  23. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİŞMELER HEYKEL: Heykelcilik Osmanlı Devleti’nde gelişmemiştir. Osmanlı Padişahlarından Abdülaziz heykelini yaptırmıştır. Ancak ardından gelenler bunu devam ettirmemiştir. • Mustafa Kemal Atatürk’ün Heykelcilik konusundaki düşünceleri şöyledir; “Münevver ve dindar olan milletimiz, ilerlemenin nedenlerinden biri olan heyketıraşlığı azami derecede ilerletecek ve memleketimizin her köşesi ecdadımızın ve bundan sonra yetişecek evlatlarımızın hatıratını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir.” • Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren İstanbul ve Ankara başta olmak üzere ülkenin dört bir yanı heykellerle süslenmiştir. Atatürk’ün ilk heykeli 1926’da Avusturyalı Krippel tarafından yapılmış ve Sarayburnu’na konmuştur.

  24. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİŞMELER MÜZE: Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul Arkeoloji Müzesi, Türk İslam Eserleri Müzesi kurulmuştu. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında eski eserlerin derlenmesi ve korunması için Eski Eserler Müdürlüğünün kurulmasını programına almıştı. • 1924 yılında Topkapı Sarayının bazı bölümleri müzeye dönüştürülmüştür. • 1925’te Millî Saraylar İdaresi kurulmuştur. • 1925’te Ankara’da Etnografya Müzesi’nin temeli atılmıştır. • 1927’de Konya Mevlana Müzesi açılmıştır. • 1934 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya müze haline getirilmiştir. • 1937’de Dolmabahçe Sarayı’ndaki Veliahd Dairesi, Resim ve Heykel Müzesi’ne dönüştürülmüştür.

  25. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİŞMELER MÜZİK: Müzik kişinin düşüncelerini sesle anlatmasıdır. Müzik evrenseldir. Tek sesli ve çok sesli olarak ikiye ayrılan müzik enstrümantal ve sözlü olarak da ayrılabilir. • Halk müziğinin temelleri Orta Asya’ya kadar uzanmaktadır. • Osmanlı İmparatorluğunda mehter müziğine önem verilmişti. Yeniçeri Ocağının kapatılmasıyla mehterhane yerine Mızıka-i Hümayun adlı askeri bando kuruldu. • Abdülmecit döneminde saray konserleri başladı. Yine Osmanlı döneminde çocuklar için müzik eğitimi Darülbedayii ile başladı. Bu kurumu ardından Darülelhan izledi.

  26. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİŞMELER • Atatürk “Musiki ile alakası olmayan mahlukat insan değildir” demiştir. Cumhuriyet döneminde müzik alanında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Öncelikle okullarda müzik dersine programda yer verilmişti. • Müzik öğretmeni ihtiyacını karşılamak amacıyla 1924 yılında Musiki Muallim Mektebi açıldı.1926 ve 1929 yılları arasında yurdun çeşitli yerlerinde halk ezgileri derlendi. İlerleyen yıllarda Musiki Muallim Mektebi, önce Millî Musiki ve Temsil Akademisi daha sonra ise Ankara Konservatuarı olarak değiştirilmiştir. • Çok sesli müzik konusunda batıdan Paul Hindemith, Carl Ebert’in gibi uzmanlar getirilmiştir. • Mızıka-i Hümayun Ankara’ya getirtilerek önce Cumhurbaşkanlığı Musiki Heyeti daha sonra da(1933’te) Cumhurbaşkanı Filarmoni Orkestrası adını almıştır.

  27. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİŞMELER OPERA BALE TİYATRO VE SİNEMA: Opera ve balenin ülkemizde yer almasında Atatürk’ün kişisel çabaları etkili olmuştur. Atatürk Ataşemiliter olarak Sofya’da bulunduğu sırada Carmen (Karmen) operasından etkilenmiştir. • Cumhuriyetin ilanından sonra kurulan konservatuarda müzik eğitiminin yanında opera, bale ve tiyatro eğitimi de verilmiştir. İlk milli opera denemesi İran şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye’yi ziyareti üzerine 1934 yılında Librettosu (metni) Münir Hayri Egeli tarafından yazılan Adnan Saygun tarafından bestelenen Özsoy Operası’dır.

  28. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİŞMELER • Türk toplumunda kukla, karagöz ve ortaoyunu 19. Yüzyıl ortalarında kadar etkili olmuştur. Aynı dönemde batı tiyatrosu toplum içinde yer edinmeye başlamıştır. Ermeniler sadece kendi dillerinde değil aynı zamanda Türkçe eserlerde sahneye koymuşlardır. Güllü Agop’un Türk tiyatrosunun oluşmasında önemli bir yeri vardır. Abdülmecit ve Abdülhamit döneminde sarayda tiyatro yaptırılmıştır. Bu dönemde yalnızca Müslüman erkekler sahneye çıkıyordu. Kadın rolünü ise ya Müslüman olmayan kızlar yada kadın kılığına girmiş erkekler üstleniyordu. İlk sahneye çıkan Türk kızı Afife Jale’dir. • 1923’te İzmir’de temsil veren Darülbedayi’de Bedia Muvahhit’in rol almasını Mustafa Kemal Paşa da desteklemiş ve “Darülbedayi bu memleketin sanat hayatında çok sevimli ve çok sevilen bir çiçektir. Türk hanımlarının katılmasıyla bu çiçek daha serpilecek, daha sevimli bir hâle gelecektir” diyerek kadınların da rol alması gerektiğini açıkça belirtmiştir. Darülbedayi 1934’te şehir Tiyatrosu adını almıştır.

  29. GÜZEL SANATLARDAKİ GELİŞMELER • İlk sinema salonu İstanbul’da 1908’de açıldı. 1914’te film çekimleri başladı. Daha sonra Ordu Sinema Dairesi kuruldu Cumhuriyet döneminde Muhsin Ertuğrul’un İpek Film kurması Türk sineması için bir dönüm noktası oldu. • Cumhuriyetin ilk yıllarında sinema, eğlencenin yanında bir eğitim aracı olarak görülmüştür. Bu nedenle halkevlerinde çeşitli filmler gösterilmesi için makineler, filmler alınmış, halk bir yandan eğlendirilirken diğer yandan bilinçlendirilmesi amaçlanmıştır. Sovyet sinemacılar 1934’te “Türkiye’nin kalbi Ankara” adlı filmi çekmiştir. Ayrıca “Türk İnkılabında Terakki Hamleleri” adlı bir film daha çekildi. Günümüzde Türk sineması sınırlarını aşarak uluslararası yarışmalarda derece alacak bir düzeye gelmiştir.

More Related